23 Kasım 2010 Salı

Ruhumdaki yılbaşı süsleri

Bir 365 gün sonra daha, yeniden süslenmeye başladı şehir. Yılın en sevdiğim zamanları ışıklarını saça saça şehrime, gönlüme ve hayatıma geliyor. "Yılın en sevdiğim zamanları" ifadesini yılın başka zamanları için de kullanıyor muyum ben? Evet sanırım, eylül için de, nisan için de kurabiliyorum bu cümleyi. Ama size bir sır... Hangi zaman için bu ifadeyi kullanırsam kullanayım, bilin ki yeni bir yıla doğru yürüdüğümüz bu dönemleri, diğerlerinden bir parça daha fazla seviyorum:)

Ruhumda yılbaşı süsleri ışıldıyor bu aralar. Nedensiz heyecanlarım var, içim kıpır kıpır. Ya da nedenleri var da, ben mi yokmuş gibi davranıyorum? Büyük bir coşkuyla nefes alıyorum desem, çok mu yavan gelir bu size neden olarak? Ya da hayattan iliklerime kadar çok büyük keyif alıyorum desem?

"Yıkım iyidir" diye yazıyordu bir yerlerde. "İyidir çünkü sonucunda değişim getirir". Bu senenin başındaki benle sonundaki benin arasında yıkım-değişim-gelişim minvalinde olan tüm hikayenin bulunduğu bu noktada hayata şapkasını çıkartıyor bu satırların yazarı. Biliyorum hayattan öğreneceğim belki daha tonlarca şey var ama 2010 kişisel tarihime bunun zirvesini yaşadığım yıllardan biri olarak yazıldı. 30 yıllık bir hikayede kendimi en çok tanıdığım, geliştiğim, öğrendiğim, silkindiğim, geçmişle hesaplaşıp gelecekle barıştığım dönüm noktası bir sene oldu bu yıl.

Şimdi her sabah kaşık, tava sesleriyle merhaba diyorum güne. O gün taze zencefil doğruyorsam örneğin, kokusuyla mest oluyorum, kendimden geçiyorum. Ellerimde hep o rayiha kalsın istiyorum. Sote tavası sallamaktan kol kaslarım sertleşiyor, sıcak tavalara dokunmaktan ellerim kızarıyor. En sevdiğim ses, kızgın yağa atılan soğanın cızırtısı; en sevdiğim görüntü, bembeyaz bir tabağın ortasında kendi eserim olan bir yemeğin tüm ihtişamıyla oturuşu oluyor.

Eskiden uzun bayram tatillerinin sevdalısıyken şimdi hemencecik sıkılıveriyorum. Ait olduğumu hissettiğim yerden beni uzak tutacak fazladan bir gün tatile bile tahammül edemiyorum. İflah olmaz bir bağımlıya dönüşüyorum. "Ben bir bağımlıyım. Damarlarımda MSA dolaşıyor. Tatil çok uzadı, özledim... Acil bir doz sote tavası sallamaya, ocak temizlemeye, Mehmet Şef'in "hadi hızlı biraz hızlı" diye bağırmasına ihtiyacım var:)" diye yazıyorum önüme gelen her yere. Kitaplar daha bir içime işliyor, rakı daha bir güzel sarhoş ediyor, dost muhabbetleri daha bir kıvamlı geçiyor. Aslında dünya aynı, hala aynı hızda dönüyor, insanlar aynı, sevdiklerim, sevenlerim aynı... Farklı olan benim. Gözümdeki pencere... Daha bir büyüdü, genişledi, hem içe, hem dışa doğru. Pembe panjurlu bir evim yok, ama benim gözümdeki pencerelerim pespembe...

Ruhumda yılbaşı süsleri ışıldıyor sanki. Şimdi onları evime de asmaya sıra geldi diyorum. Yılbaşına bir ayı aşkın bir süre olsa da herhangi bir mağazada bir yılbaşı süsü görmem yeterlidir benim o moda girebilmem için. Yaklaşık on gün önce bünyedeki "yeni yıl heyecanı" butonu devreye girdikten sonra gün itibarıyla kendime ilk yeni yıl hediye mi de almış bulunuyorum:) Resimde görülen minik kedicikli mumluklarım olur kendileri. Tanıştırayım, kedilerden birinin adı Winston, diğerininki Puding. Canım dostum Ecem'in, bendenize aşık çok sevimli kedileri olaraktan onlardan uzak olduğum günlerde özlemiyim, bu minyatürleriyle idare edivereyim dedim, alıverdim:)


Yeni hediyem ve bol köpüklü kahvem eşliğinde bu yazıyı yazdıktan sonra Pedal Çeviren Kadınlar'la birlikte okuma koltuğumuza doğru şöyle bir çekilivereceğiz. Geceyi birlikte tamamlamaya niyetliyiz.

Bu seneyi kapatacağım kitaplar da belli olmaya başladı, biraz da bu kitap sayesinde. Pedal Çeviren Kadınlar, "Türkiyeli bir Rum ailenin İstanbul'dan İmroz'a, 50'li yıllardan 70'li yıllara uzanan hikayesi"ni anlatıyor. Bu toprakların o hep konuşulan zenginliğinin en önemli renklerinden olan bir cemaatin, pek çok benzerleri gibi göç etmeye zorlanan, uzaklaştırılan, sıkıntıyla yoğrulan hikayesi... İçinde öyle güzel insan ilişkileri, komşuluklar, mahalleler, kah espirili, kah hüzünlü öyküler var ki, toplum olarak topyekûn ne büyük zenginliklerden mahrum bırakıldık/bırakılıyoruz aslında diye düşünmeden edemiyorum yüz bininci kez.

Pedal Çeviren Kadınlar, beni hem bu ülkenin zaman tünelinde, hem de kendi geçmişimde çok güzel anılara götürdü, götürüyor. Arkasından okuma yolculuğumda devam etmesini istediğim kitaplar da bu minvalde olacak. Fethiye Çetin'in "Torunlar"ı ve "Loksandra" takip edecek Pedal Çeviren Kadınlar'ı.

Ama önce Gliko'nun hikayesinin gerçeklerini öğrenmem lazım. Ha bir de Niki'ye neler olacağını çok merak ediyorum:)

Ruhumdaki yılbaşı süslerine...

9 yorum:

Ordanburdanhayattan dedi ki...

geçecek, bitecek demiştik biz sana değil mi ama:) bak yine güneş doğmaya başladı sana doğru. ne güzel ne güzel. sevgiler Zerencim

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Ne guzel degil mi, yenilmeye degil, yenilenmeye hazir olmak...

Leylak Dalı dedi ki...

Ruhundaki yılbaşı süsleri 365 gün ışıl ışıl yansın Zerencim:)

Kontrast dedi ki...

"Y un día después de la tormenta
Cuándo menos piensas sale el sol
De tanto sumar pierdes la cuenta
Porque uno y uno no siempre son dos
Cuándo menos piensas sale el sol..."

Merhaba Zero! Durumuna uygun bir şarkı, bugünlerde dinlediğim Sale El Sol. Seninle de paylaşmak istedim, belki dinlersin diye. Derler ki başkalarına armağan edilen şarkılar bir parça da ruh sürükler yeni ulaştıklara insanlara, dinleyenlerden yadigar. Dinlediğinde beni hatırlarsan ne mutlu bana.

Ruhunun yılbaşı süslerine cila olması dileğiyle.

Sevgiler.

zero dedi ki...

Yasemincim evet demiştiniz:) ben de biliyordum zaten ama o anlar, ah o anlar... o zaman hiç bir laf söz geçmiyor insanın içine...

Sevgili Mehtap, yenilmek en kolayı, yenilenmekse zor ama bir kere başarabildi mi insan, hiç yıkılmaz bir güce ve keyfe sahip olmuş gibi hissediyor kendini. en azından benim hissiyatım budur:)

Leylak Dalım bu güzel dileği hepimiz adına kabul ediyorum:)

Sevgili Kubilay, ne güzel bir hediye gönderdin şimdi sen bana:) sözlerini çok merak ettim ve hemen baktım. buraya Türkçe'sini de yazmak istiyorum:
Ve fırtınadan sonra bir gün
Hiç ummadığın bir anda güneş doğuyor
Çok fazla topladığın için hesabını şaşırdın
Çünkü bir ile bir toplanınca her zaman iki etmez
Hiç ummadığın bir anda güneş doğuyor...

Çok ama çok güzel bir şarkı. emin ol her dinleyişimde seni hatırlıcam, çok teşekkür ederim:)

Adsız dedi ki...

Senden böyle bir yazı okumak beni gerçekten sevindirdi. Mutluluğuna ve en önemlisi de büyük bir coşkuyla nefes alman çok güzel. Ve en çok neye hayıflanıyorum biliyor muusn? Neden ben Zero ile aynı şehirde değilim? :((((

laleninbahcesi dedi ki...

Zero, yeni yıl yaklaştıkça bende öyle olurum, evi bile gıcırdatasım gelir...Evdeki aksesuarları falan bile değiştiririm...
Hayatın insana ne zaman ne getireceği belli olmuyor, en karanlık günde bir bakıyorsun güneş, bulutların ardından sana ve haya göz kırpıyor... Yaralarımız, bıraktıkları izlerimizle bu hayat bize ait oluyor. Bazen baş parmağımdaki yara izine bakıyorum da , halbuki ne kadar küçüktüm bıçak elime girdiğinde ve koşmadım sadece sımsıkı tuttum orayı... Halbki eve çok yakın bir arkadaşımın bahçesinde oynuyorduk ama şimdi bile gururlanıyorum onunla:))Ben yine döküldüm:II
Aynı kitabı okuyoruz, ben zaten senin sayfanda görmüştüm ilk kez, Sen benden önce öğreneceksin Niki2nin sırrını...

Sevgimle, ruhun hep süslü kalsın.

Ece Ekincioğlu dedi ki...

Canım Zeromé...

Puding ve Winston'ın bu sessiz halleri harika. Seni ikisi de çok özledi ama özellikle Winston:) Ne kadar tatlısın sen.

Hayattan aldığın keyfe çok özeniyorum!

Ben de çok keyifliyim bu aralar, o ayrı:)

Ve en sevdiğim kelimeyi kullanmışsın "mest olmak". En güzeli de bu değil mi? Tek başına, sadece kendi içinde mest olmak. İster bir bardak rakıyla ya da bir kitap sayfasında.

İnsan daha ne ister?
Yaşamak...

Bunu becerebildiğimiz için, çok şanslıyız baby!

Kiss kiss... Bang bang!

zero dedi ki...

Özlemcim ben de çok isterdimm aynı şehirde olabilmeyi. şehirde girmedik kitapçı bırakmazdık herhalde seninle:)

Lalelerin en güzeli, ben de yaralarımı, hayatın bedenime de ruhuma bıraktığı izleri sevmeye başladım. Kendinle barışık olmak ve kendini sevmek bu oluyor sanırıım... Ben Niki'yi de Gliko'yu da öğrendim ve gerçekten bir kere daha insanın ve hayatın gizemine şapka çıkartıyorum:)

Ecem, mesela bu gece mutfağında yemek yaparken de mest olacağım:) kiss you too:)