Biliyorum, zor meslek seçtim ben. Sıcak mutfaklar, günde en az 10 saat ayakta ordan oraya tezgah arası koşturmacalar, karışan balık-et-tavuk kokuları, kiloluk kasaların altında ezilen kollar-bacaklar, gecenin son saatlerine doğru kimlik değiştirip balerina cif moduna geçen aşçılar...
Bazen bunca eğitim ve iş hayatından sonra sürekli karşıma çıkan neden aşçılık sorusuna cevap vermekte zorlanıyorum. Çünkü çoğunlukla bu soruyu soranlar, mesleklerini keyiften zerre yoksun bir şekilde sürdüren şu anki meslekdaşlarım aşçılar oluyor. Nasıl anlatmalıyım, ne demeliyim? Kelimelerle aram iyi olsa da, bazen hissettiklerimi, hayatımı, yaşadıklarımı, nerelerden geçerek bu noktalara geldiğimi, çocukluktan bu yana bir yandan köklenen bir yandan gökyüzüne uzayan bir ağaç gibi içimde büyüyen mutfak sevdamı nasıl anlatacağımı bilemeyip susmayı tercih ediyorum. Kelimelerimi içimde tutuyorum. Çünkü bazen susmak, konuşmaktan daha kolay oluyor.
Sonra bir roman çıkıyor. Haberi bir sabah tatlı bir arkadaş mesajıyla geliyor. "Zeren, Muriel Barbery'nin romanı 'Gurmenin Son Yemeği' çıkmış, umarım güne güzel bir başlangıç olur bu haber senin için":)) Sırf, sevdiğim bir yazarın romanını gördüğünde aklına ben gelen bir arkadaşın varlığı bile güne güzel bir başlangıç nedeni. Ama evet, haber büyük! Acaba Türkçe'ye çevrilir mi, çevrilirse ne zaman sorularıyla yıllardır debelenirken sonunda Gurmenin Son Yemeği çıkıverdi bile.
Her şey Kirpinin Zerafeti ile başlamıştı aslında. İçimdeki kilitleri çeviren, hayatımdaki değişimlerin başlangıcı olan romandı o. Onu okumaya başladığım o otobüs yolcuğuna dair yazdığım yazıya geri dönüp bakıyorum da şimdi, nasıl da hissetmişim daha o zamanlar her şeyin değişmeye başlayacağını. Gerçi o günlerde ben bile bu kadar olacağını asla tahmin edemezdim. Hayatımdaki değişimlerin boyutları benim bile tahayyül sınırlarımı aştı. O değişimleri birlikte yaşayacağımı tahmin ettiğim insanlar hayatımdan çıktı, çıkacağını tahmin ettiklerim kaldı; yepyeni, bambaşka, çok keyifli yeni insanlar girdi. Enerjileriyle beni tüketmeyen, yücelten insanlar...
Pazarı pazartesiye bağlayan gece, kalp çarpıntılarımın doruk noktasında olduğu bir geceydi. Pazartesi benim için çok önemli olan bir sınavdan geçecek, mutfağında değil çalışmak nefes almaktan bile heyecan duyacağım bir İtalyan şefin yanında denemeye tâbi tutulacaktım. Yani pazar gecesi, uykunun bana benim uykuya kavuşmaya pek niyetimiz yoktu.
İşte böyle bir gecede yanımda sadece ve sadece Gurmenin Son Yemeği vardı. Tam da o gecenin ruhuna, rengine, sesine uygun bir roman... 140 sayfa boyunca konuştu benimle. Bense çoğunlukla hayranlıktan kendinden geçmiş bir yüz ifadesiyle sustum, onu dinledim. İnanılmaz keyifliydi.
Tam da başta bahsettiğim soruların, neden bu mesleği seçmiş olduğumun, sevdamın cevaplarıydı o satırlar. Yemek yapmanın, kocaman bir tencerenin içinde birbirine karışan kırmızıların, yeşillerin, sarıların verdiği hazzın tekrarı, yeniden hatırlanmasıydı. Tüm zorluklarına rağmen "neden mutfak?" sorusunun cevabıydı.
Bugün bir sohbette üniversite mezunu olduğumu ve uluslararası ilişkiler okuduğumu öğendikten sonra bana "manyak mısın sen!" diyen o kadın gibi insanlara ya da bıkıp usanmadan "neden aşçılık?" diye soranlara artık cevap vermek yerine Gurmenin Son Yemeği'ni mi uzatsam? Kendi kelimelerimle anlatmakta zorlanıyorum, buyrun Muriel anlatsın size, hem belki siz de biraz ilham alırsınız mı desem?
Kahramanımız gurmenin, büyükannesinin mutfağını ve onun baştan çıkarıcılığını anlattığı satırlarıyla bitmeli bu yazı. Şimdi okuyacağınız bu satırları Muriel Barbery yazmış ama ben yazmışım gibi de farzedebilirsiniz, çünkü bu satırlar o kadar benki! Ve evet, bir gün ben de anneannemin mutfağını anlatırsam, umarım bu kadar etkileyici olmayı başarırım.
"Mutfağı benim için büyülü bir mağara olan bir büyükannem vardı. Düşünüyorum da, meslek hayatımın başlangıç noktası, çocukken beni arzudan deliye döndüren ve büyükannemin mutfağından yükselen kokulardan ve dumanlardan kaynaklanıyor. Evet, kelimenin tam anlamıyla arzudan çılgına dönerdim. Arzunun ne anlam ifade ettiğiyle ilgili çok az fikrimiz var, gerçek arzu sizi o denli hipnotize ettiği, ruhunuzun tamamını eline geçirdiği, onu her bir yandan sarıp sarmaladığı zaman artık çılgına dönmüş, kuşatılmış, ele geçirilmişsinizdir, o şeytani kokunun çöreklendiği burun deliklerinizle orada pişenin bir kırıntısına, bir tek damlasına ulaşabilmek için her şeyi yapmaya hazırsınızdır artık! Üstelik büyükannemden insanı diz çöktüren bir enerji ve iyi niyet fışkırırdı, tüm mutfağını pırıl pırıl bir canlılıkla kuşatan olağanüstü bir yaşam gücü vardı, etrafına ışıltılar saçardı, kaynama noktasına ulaşmış bir maddenin tam ortasındaymışım duygusuna kapılır ve saçtığı sıcak muhteşem kokulu ışıltılar beni kucaklayıp sarmalardı!"