1 Eylül 2008 Pazartesi

Modernizm Taklitçiliği

Evet, sonunda benim de başıma geldi! Sevgili Yasemin tarafından Bir Dilim Sohbet maceramın ilk 'mim'iyle sobelenmiş oldum. Benim gibi, sadece tek bir kelimenin bana çağrıştırdıkları üzerinden sayfalarca yazı yazmayı, öyküler türetmeyi seven biri için çok da keyifli bir oyunmuş bu doğrusu:) Geçtiğimiz hafta her şeylerden uzak ufak bir mola almış olduğum için biraz geç yazabiliyorum ama şimdi daha iyi anlıyorum ki, doğru zaman bu günmüş.

Konumuza gelince... Taklitçilik! Biraz kesip biçip yoğurduktan sonra mayalanmaya bırakalım bakalım; sonuçtan memnun kalacak mıyız? Ona da yazının sonunda hep birlikte karar verelim!

Aslında bu bir haftalık mola bu yazı açısından çok hayırlı oldu diyebilirim. Neden mi? Ne yazmam gerektiği konusu, hep beynimin bir yerlerinde cevap arayıp dururken hoş bir tesadüf, yazmam gerekenleri birden önüme seriverdi.

Meraktan resmen kurdeşen dökmek üzere olduğum Orhan Pamuk'un yeni kitabı Masumiyet Müzesi, 29 Ağustos itibarıyla kitapçılarda yerini aldı. Ve Orhan Pamuk, Banu Güven'e kitabını anlattığı NTV'deki programda modernizmi taklit eden hayatlardan; Türkiye'de, modernizmin getirilerini kendi içinde tam olarak özümseyemese de, geleneğin/göreneğin etkisinde fazlasıyla kalmış olsa da, görüntüde modern olmaya çalışan, ama aslında taklit olmaktan öteye geçemeyen hayatlar süren insanlardan söz etti. Şimdiden yarılamış olduğum kitap, bunun örneklerini veren öyle satırlarla dolu ki, birkaç alıntı koymayı düşünürken altını çizdiğim satırların çokluğu, "E biraz daha kasarsan kitabı olduğu gibi yazacaksın Zeren" dedirtti bana doğrusu.

Orhan Pamuk'un değil de, kendi satırlarımla anlatmaya çalışırsam... Taklitçilik, adı üzerinde kulağa pek hoş çağrışımlar getirmeyen bir kelime. Orjinal olmamak, taklit olmak... Tüm olumsuz çağırışımlarının içinde aynı zamanda bir suçlayıcılık durumu da barındırıyor. Bir şeyin taklit olduğunu söylemekle, onu aslında aşağıladığımızı, orjinal olmamakla suçladığımızı, küçümsediğimizi ve değersiz bulduğumuzu da söylemiş oluyoruz. Bu her ne kadar taklit olan pek çok şey için geçerli olsa da, tamamen toplumsal bir gerçeklik, kaçınılmaz bir çelişki olan modernizm taklitçiliği için çok da geçerli olmamalı kanımca.

Hepimiz içinde yaşadığımız toplumun, hatta dünyanın bize sunduklarının etkisi altında büyüyor, şekilleniyoruz. Yüzyıllar boyu çok da esnekliği olmayan geleneklerin hüküm sürdüğü bu topraklara atılmış olan köklerimiz, Batı'dan esen modernlik rüzgarından elbette ki etkilenecek. Ama ne boyutta etkileneceğimiz; yaşantımızın bir taklitten mi, yoksa modern olsun, gelenekçi olsun özümsenmiş bir sahicilikten mi ibaret olacağı; köklerimizin mi daha derinde, yoksa gövdemizin mi daha dışarıda olacağıyla alâkalı. Tabi bir de çevremizi saran diğer ağaçların (yani toplumun) bize dayattıklarına ne kadar karşı çıkıp çıkamadığımızla...

Çok iyi eğitim almış, hatta Avrupa'da okuyup modernizmin suyunu kaynağından içmiş çevrenizdeki erkekleri şöyle bir getiriverin aklınıza. Söylemde, cinsellik dahil kadın ve erkeğin her konuda eşit olduğunu savunup da, konu kendi evleneceği kıza geldi mi bakire olmasını isteyen kaç erkek tanıyorsunuz? Ya da bunu tersine çevirip kadınlar üzerinden düşünelim! Cinsellik dahil kadın/erkek eşitliğini sonuna kadar savunup da bakirelik kavramını kabusu haline getiren kadınları bir düşünün! Ne kadar modern görünürse görünsün, ne kadar 'şehirli' olursa olsun, modern yaşamın maddi olanaklarından ne kadar yararlanırsa yararlansın, pek çok insanın içi bu çelişkilerle karman çorman. Ve işte bence bunun adı da, içindeki suçlayıcılık ifadesini çıkarmak koşuluyla modernizm taklitçiliği. İçimizde kendimizi inandıramasak da, modernizm bize öyle olması gerektiğini söylediği için bunu söylüyor ve sadece bir taklitten ibaret kalıyoruz. Bu, tek başına bir bireyin, kendi ne kadar öyle olmasını istese de, toplumun genel kabul görmüş inançlarının üzerine çıkmasının ne kadar zor olduğu gerçeğini gösteriyor.

Benim için oldukça düşündürücü ve keyifli olan bu blog oyunana beni davet eden Yasemin'e bir kere daha teşekkür ederim! Madem şimdi birini sobeleme sırası bende, ben de sayfasında bize okuduğu kitapları, şiirleri ve yazarları paylaşan sevgili Kitap Kurdu'nu seçeyim. Belki aklına taklitçilik konusunu işlemiş olan güzel bir kitap ya da bir iki satır şiir gelir ve bizlerle paylaşır ve böylece okuma listemize eklenecek yeni bir kitap daha girmiş olur. Ben merakla bekleyeceğim:)

5 yorum:

funda dedi ki...

Taklitçilik dedin de tam bende sorucaktım. Bir önceki yazının benzeri milliyet ekinde ve aynı resimle yayınlanmıştı geçen hafta. Acaba o gerçekten sen miydin yoksa taklit eden birileri mi merak etmiştim. Yeri de gelmişken sorayım dedim.

zero dedi ki...

Hayır ben değildim sevgili Funda:) Aslında yazıyı merak ettim şimdi sen söyleyince. Bahsettiğin yazıda gerçekten bir taklit var mı yok mu bilemem ama çeşitli haber sitelerine yazdığım yazıların başka yerlerde virgülüne kadar aynen kopyalanmış olmasına öyle çok rastladım ki, artık hiç şaşırtıcı olmamaya başladı ne yazık ki bu durum. İşin trajik yanısa bu duruma hiç bir şey yapılamıyor olması. Bir dönem çalıştığım Beyazperde sinema sitesinin avukatı bile bu durumlarda çok ciddi caydırıcı sonuçlar alınamadığını söylerdi. Çok acı ama gerçek. Ama yine de şu Milliyet'teki yazıyı merak ettim doğrusu.

Ordanburdanhayattan dedi ki...

demek ki doğru insanı mimlemişim.senin bu konunun da hakkını vereceğinden şüphem yoktu.çok farklı açıdan bakmışsın.ben teşekkür ederim senin gibi birini tanıdığım için

:)den dedi ki...

Zerrinciğim merhaba,
Orhan Pamuk'un yeni kitabı "Masumiyet Müzesi"ni merakla, heyecanla bekledim ben de. "Masumiyet Müzesi"ni önümüzdeki hafta yapacağımız tatilde, kimi zaman bir ağacın gölgesinde kimi zaman da deniz kenarında farklı mekanlara ve zamana yayarak, tadını çıkararak okumak istiyorum.
Yasemin beni de seninle birlikte mimlemişti. Fakat sırada bekleyen yazmam gereken metinler olduğundan sıra "Taklitçilik" konusuna bir türlü gel/e/medi. İyiki de
gel/e/memiş! Çünkü sen konuyla ilgili yazılabilecek en güncel ve dikkat çekici yazıyı yazmışsın. Üslubun, konuya hakimiyetin, akıcı cümlelerin ile yine tekrarlıyorum son derece profesyonel bir metin çıkarmışsın ortaya. Yazın; noktasına, virgülüne dokunmadan bir dergide veya gazetede rahatlıkla yayınlanabilecek düzeyde başarılı.
İletişim Fakültesi mezunu olarak, işi kıyısından köşesinden de olsa bilen birisi olarak söylüyorum bunu, iltifat olsun diye değil!
Yazdıkların elektronik ortamda birebir kopyalansa da sen yazmaya devam et.
Sevgiler...

(Seninle karavan komşusu olmayı ben de çok isterim. Ankara'ya yolun düşerse mutlaka bekliyorum. Paylaşacak, sohbet edecek çok şeyimiz var biliyorum)

funda dedi ki...

Hangi gün olduğunu hatırlayamıyorum ama ilginç gerçekten, çünkü içerik ve yazı o kadar aynı ki. Ve aynı resim kullanılmış ama yazan kişinin ismi farklıydı. Hiç bişey yapılamaması çok kötü ama . Hırsızlık gibi bişey bu aslında. Hem hırsızlık hem taciz ..