2 Aralık 2010 Perşembe

"I wish you a merry christmas"

Günler, geceler yetmez oldu. Yapmak istediğim onlarca şeyin arasında uykum da gelmesine rağmen geceleri yatağa gitmek gelmiyor hiç içimden. İçimde sürekli uyanık, tik tak tik tak sürekli işleyen bir saat var, heyecanlı... Uyumak istemiyor. Sabah 5.30'da kalktığım düşünülürse her gece uykuya 1'e doğru gitmek oldukça zorlayıcı olabiliyor bir noktadan sonra. Olsun, şimdi güzel bir perşembe yorgunluğu var üzerimde. Hem yorucu bir haftanın birikimi, hem de benim için içlerinde en yorucu olanın perşembe olmasının etkisi...

Bugün mutfakta ilk şef olduğum günü yaşadım. Şöyle bir sistemimiz var. 24 kişilik sınıfta alfabetik sırayla herkes bir gün o günün şefi oluyor. Şef olmak şu demek: o gün mutfağın bütün organizasyonundan, yapılacak reçetelerdeki tüm malzemelerin hazırlanmasından, tüm mutfağın temizliğinden, gerçek şefin - biz çakma şef oluyoruz şu an:) - yemekleri yaparkenki yardımcılığından o günün şefi sorumlu.

İşte bugün o kişi bendenizdi. Oldukça yoğun, yorucu bir gün geçirdim. Yığınla bulaşık yıkadım, koca bir kazan makarna haşladım, avuç avuç mantarları minicik minicik (brunoise deniyor mutfakta bu kesime) doğradım, arada parmağımı da ihmal etmedim:) vs vs. Ama Osman Şef'im sağolsun, bütün gün hem motive edici sözleriyle hem de şarkılı türkülü son derece renkli kişiliğiyle enerjimin hep yukarlarda olmasını sağladı.

Sadece pişirmeye odaklanmayan, aşkını Food and Travel dergisinde yazdığı yazılarla satırlara da geçiren, kalemini de şef bıçağı kadar önemseyen, mutfağı bir iş olarak değil bir renk olarak gören, mutfakta kaz ciğeri ayıklarken birden aklına çocukluğumuzun bir çizgi filmi geliverip o günlerin heyecanını hatırlayan ve bütün gün - bugün - gelen yeni yılın heyecanıyla "i wish you a merry christmas" şarkısını söyleyen bir mutfak insanı... Üzerinde, yaptığı işi seven insanların enerjisini taşıyan bir şef. Tıpkı Mehmet Şef gibi, tıpkı Erkan Şef gibi...

Güzel geçen bir "ilk şeflik günü" sonrası kendime bir ödül vermem gerekliydi (kendime bahane yaratmakta da üzerime yok). Kedili mumluklarımdan sonra yine kendime güzel yeni yıl hediyeleri aldım bugün. Kitapların üzerine yerleşmiş bir kardan adam küresi, mantar şeklinde keçeyle çevrili bir mumluk ve beyaz minik bir sürahiye yerleştirilmiş mor çiçekler... Dekorumu bu yeniliklerle tamamlayıp yeni kitabım Bolo'bolo'ya da başlangıcı yapmış bulunuyorum.


Kitabın giriş kapağının üzerinde daha ilk andan vuran bir not: Ben Afrika'da kanat çırpan kelebeğin Kuzey Amerika'da yarattığı kasırgayı istiyorum. Ben kaos istiyorum!

Bir seneyi geçkin bir süre önce elime ulaşan ama bir türlü okuyamadığım, okumak için belli anların oluşmasını beklediğim bir kitaptı Bolo'bolo. Hatta kitabın elime ulaştığı güne dair de bir yazı yazmışım, son anda hatırladım. Bu kitabı bana tavsiye eden insanın güzel bir okuma hikayesi vardı o zaman dinlediğim. Serin ve yağmurlu bir İstanbul gününde Boğaz kenarında okunmuştu. Ben de kendime böyle bir an hediye ederek bu romanı okuyacağıma söz vermiştim o zaman. Havalar hala serinlemedi ama bu haftasonu Boğaz'da kendimle bir randevum var, bu kitabı okumak, birkaç saat olsun deniz ve kağıt kokusunun birlikteliğini içime çekmek için... O nedenle Bolo'bolo sırada olmamasına rağmen biraz öne geçti.

Sevgili Leylak Dalım yine güzel bir mimle çaldı kapımı. Italo Calvino'nun bir kitabının girişinde yer verdiği sorulardan oluşuyor mim. İşte sorular, işte cevaplarım:

Okumana gerek olmayan kitaplar:

Hayata bakış açım ve durduğum yer bellidir. Dünyaya da, olaylara da tarafsız değil, bizzat tarafımdır. Faşist ve milliyetçi yaklaşımlar, hoşgörüden, anlamaktan uzak muhafazakar dar bakış açılarını yansıtan kitaplar ne diyor olduklarını öğrenmek için bile okumayı tercih etmediğim kitaplardır. Hepsinin ne dediğini ezbere biliyoruz zaten, bir de kitaplarını okuyup zamanımı harcamama hiç gerek yok.

Daha önce okuman gereken kitaplar olmasaydı okumak isteyeceğin kitaplar:

Bundan sonra okumak istediğim her kitabı söyleyebilirim bunun için. Birilerinin yerini birileri alacaksa bu, bundan sonra okumak istediklerim olabilir. Mesela Nazlı Eray'ın okumadığım diğer tüm kitaplarını okumak istiyorum, kitaplığımda okunmayı bekleyen Uzak Doğulu yazarların kitapları var. Umberto Eco'nun, Jose Saramago'nun okumadığım kitaplarını okumak istiyorum. Bu liste uzar da gider.

Uzun zamandan beri okumayı düşündüğün kitaplar:

Şimdi okuduğum Bolo'bolo'yu çok uzun zamandır okumayı bekliyordum. Bunun dışında Kazuo Ishiguro'nun Avunamayanlar kitabı da uzun zamandır okunmayı bekliyor. Aslında bu liste de uzun, çünkü ben okuyacakları bittikçe kitap alan bir şahsiyet olamadım hiç bir zaman. Kitaplığımda neredeyse okuduklarıma yakın oranda okunmayı bekleyen kitap var.

Uzun zamandan beri arayıp bulamadığın kitaplar:

Günümüz internet çağında pek böyle bir kitap yok artık. Sadece bazen baskısı biten kitaplar oluyor ki onları da sahafları dolanarak bulabiliyorum. Örneğin Onur Caymaz'ın baskısı bitmiş iki kitabını sahaftan buldum geçenlerde, o an benden mutlusu yoktu:)

Her olasılığa karşı elinin altında bulunmasını arzuladığın kitaplar:

Haruki Murakami, Murakami, Murakami... Bu adam hapşırığını, tıksırığını yazsa okurum. Ve canım Ursula'm, olmazsa olmaz. Bir de Kirpinin Zarafeti. Bu romanın benim için ne kadar önemli olduğunu bir beni tanıyanlar bilir, bir de bu satırların eski takipçileri...

Belki bu yaz okumak için bir kenara kaldırabileceğin kitaplar:

Bu tam bana göre bir soru olmuş. Daha evvel de yazmıştım, ben bazı romanları hatta yazarları belli mevsimlerde okumayı severim. Bu elbette her yazar ya da kitap için geçerli değil ama bazıları için kesinlikle geçerli. Yaz için ayırdığım, yazı beklediğim bir kitap yok şu an. Ama Leylak Dalı'nın yazılarında aklımı fena çelen Leylek Dede'yi yazın okumak hoş olabilir diye düşündüm şimdi.

Kitaplığında öteki kitaplara eşlik etmesi için gerek duyduğun kitaplar:

Okumak istediğim/isteyeceğim her kitap... Yani özel olarak eşlik etsin diye kitap almam, sadece okumak istediklerimi alırım.

Sende beklenmedik ve çılgınca bir ilgi uyandıran, üstelik buna haklı bir gerekçe bulamadığın kitaplar:

Murakami ilk okuduğumda çılgınca bir ilgi uyandırmıştı ama kesinlikle haklı gerekçelerim vardı. İlgime haklı gerekçe bulamadığım kitap yok aslında. Ursula Le Guin ve Asimov'un Vakıf serisi de bende çılgınca bir ilgi uyandırmıştı ama hepsinin kesinlikle nedenleri vardı.

Çok uzun zaman önce okunmuş olsa da şimdi yeniden okumak isteyeceğin kitaplar:

Dickens'ın Büyük Umutlar'ını, Monte Kristo'yu, Adalet Ağaoğlu'nun kitaplarını, Mıgırdiç Margosyan'ın tüm kitaplarını, William Faulkner'ı tekrar ve tekrar ve tekrar okumak isterim.

Hep okumuş numarası yaptığın ama artık gerçekten oturup okumanın zamanı geldiği kitaplar:

Lise çağlarımda bazı klasikleri okumamış olmamı sanki bir utançmış gibi görüp okumuşum gibi yaptığımı hatırlıyorum:) Sonra aralarında okuduklarım da oldu, okumadıklarım da. Ama şu an hiç böyle bir kitap yok söyleyebileceğim.

Bu mimi okuyup da cevaplamak isteyen tüm blog yazarlarına keyifle armağan ediyorum efendim.

7 yorum:

laleninbahcesi dedi ki...

Ben de kitap okurken çevre düzenlemesi yaparım, yatakta bile okusam) Yanıma laleli gözlük kutumu mor gözlüklerimi falan alırım, ayraç seçerim ... senin dekor süper... kar kürelerini çocukluğumdan beri çok severim bir tane kırmıştım kırılınca nasıl kötü oluyor:)

Şeflik denemesinden başarı ile çıktığına göre şefliğin ilk adımını attın bence...

Bolo Bolo benim listemde de var... Hadi önce sen oku bakalım...

Sevgimle sevgili Zero

Leylak Dalı dedi ki...

MSA maceralarına bayılıyorum Zerocum, ilerde bunlar bir kitap olabilir sanki, ne dersin? Kimbilir sende buraya yazılmamış daha ne ilginç detaylar vardır.
Kendine dönüp dönüp hediye alan benden başka bir çılgın daha varmış demek:)) Yakında ben de başlarım. Kitapların üstüne yerleşmiş kardanadamlı kar küren çok tatlıymış. Kesinlikle anlaşılmıştır ki sen de benim gibi ruhu büyümeyen kadınlardan olacaksın, o potansiyel tam anlamıyla mevcut:))
Demek Leylek Dede'yi, benim çocukluğumun okunmaktan eskimiş kitabını merak ettin. Dur bakalım o leylek belki uçarak sizin mahalleye bir pike yapabilir:)
Seni öpüyor ve lise arkadaşlarımın arasına bir dalış yapmak üzere kaçıyorum, Altın Kızlardan ikisinin doğum günü kutlanacak:))

Ece Ekincioğlu dedi ki...

bolo'bolo... kitabın kapağı ne kadar güzel tasarlanmış.

ilk şefliğin hayırlı uğurlu olsun zerom. sen bence dünyaca ünlü bir şef olacaksın. yemeklerini yedikten sonra bu cümlemin altına imzamı atarım.

mumluk, kardan adam süper... I wish you a merry christmas and a happy new year şarkısı benden sana.

zero dedi ki...

Sevgili Lalem, şöyle bir kafamızı kaldırdığımızda kitaptan, etrafımızda ilham verici bir ortam görmek hoş değil mi:)) Etrafımı sevdiğim ve gönül bağı kurduğum eşyalarla doldurmayı seviyorum. Eşyalarımızdan bile enerji alıyoruz aslında, o nedenle çevremizi nelerle donattığımız çok önemli... Bu ara ne kadar ortak kitap okuyoruz, Pedal Çeviren Kadınlar'dan sonra bolo'bolo... okuyim, muhakkak paylaşıcam düşüncelerimi:) kocaman sevgiler

Leylak Dalım, MSA maceralarımın kitaplaşması fikri kulağa süper geliyor, neden olmasın. MSA'ya ilk görüşmeye gittiğimde haziran ayında, görüştüğüm şefe yazıyla olan bağımdan bahsetmiştim kendimi anlatırken. O da bana şöyle bir cümle kurmuştu: "ne güzel ileride belki bu iki tutkunu birleştirirsin". Diyorum ya neden olmasın:) ben de macera çok:)) Leylek Dede kanadına o çok özel insanı da katıp getirsin lütfen:))

Bu arada sevgili Lalem önceki bir yazımda bu mutfak hikayelerini tek bir etikette topluyor musun diye sormuştun. Mutfak Sanatları Akademisi etiketiyle topluyorum, sonra hepsini arka arkaya okumak keyifli olacak:)

Ecem, içimde sürekli bu şarkı çalıyor benim de, zevkle kabul ediyorum:) dünyaca ünlü olur muyum bilmem de, her zaman şu an içimde olan keyif ve neşeyle yemek yapayım, işte bunu çok istiyorum:)

Ozlemaki dedi ki...

Daldan dala atladığım halde bu ara elimin altında en çok V. Hislop'un The Island'ı var.

Funda Aksu dedi ki...

Merhaba,
Bolo'bolo'yu hemen okuyacağım, bloğunuzda yazan herşeyi okumaya da niyet ettim ayrıca. Tam benlik:)
Haruki Murakami ise Lale Abla'dan (Lale'nin Bahçesi-kuzenim olur kendisi!) dolayı listemde, şimdi sizin yazınızla üst sıralara bir anda tırmandı:)
Sevgiler, mutlu yıllar:)

zero dedi ki...

Sevgili Özlem, her şey bir yana onu elinden bırakamıyorsan, enerjinin sesini dinlemek en iyisi derim:)

Fundacım, çook teşekkür ederim güzel sözlerin için:)) Sevgili Lale henüz yüz yüze gelmemiş olmamıza rağmen hayattaki enerjimi arttıran, içime mutluluk saçan insanlardan biri. Evet biz onunla Murakami kardeşliği yarattık bir nevi:)) kesinlikle şiddetle tavsiye ettiğim bir yazardır, özellikle de İmkansızın Şarkısı'nda nasıl delik teşik olmuştum hiç unutamam. Bolobolo gerçekten çok ilginç, kışkırtıcı, sorgulatıcı bir kitap ama bir roman değil onu belirtiyim. Tamamı herkesi sarmayabilir ama ilk 50 sayfasını yeryüzündeki her insanın okuması gerektiğini düşünüyorum:)
sana da şimdiden mutlu yıllar, güzel bir 2011 olsun:)