Yaşamdaki küçük mutluluklar listesinde üst sırada yer alan maddelerden biri yeni alınan kitaplara kavuşmak. Pakedimin geldiğini müjdeleyen zilin bile bir başka çaldığına yemin edebilirim, inanın.
İçinde hangi kitaplar olduğunu bilsem de, her yanı iyice bantlanmış ve bir türlü açılmak bilmeyen o karton kutuları açabilmek için parmaklarımı acıta acıta parçalamaya çalışıyorum yapışkanları. Maksat bir an evvel içindekilere kavuşmak!
Bugünün payına düşen kahverengi kutudan çıkan kitaplardan biri p.m imzalı Bolo'bolo idi. Öyle bir kitap ki, bilenler bilmeyenlere anlatsın cinsinden...
Bana bundan kısa bir süre önce özel ve güzel "bir bilen" tarafından, üstelik de çok güzel bir okuma hikayesinin baş kahramanı olması vesilesiyle anlatılmış anarşist bir karşı ütopya romanı Bolo'bolo.
Hani kitapların hikayeleri olduğu kadar o kitapları okumanın da bir hikayesi vardır ya, beni bazen en az kitap kadar etkiler. Bazı kitapları, konuları kadar o hikayelerle, okundukları yerlerle ya da bazen sadece bir resimle hatırlarım.
Serin ve yağmurlu bir İstanbul gününde Arnavutköy sahilindeki bir bankta yalnız ama mutlu bir kadının bir elinde kitabı, bir elinde keyif birası kahkahalar atarak ve müthiş eğlenerek bu romanı okumasının hikayesidir benim dinlediğim. Dinlerken bile iştahımı kabartmıştı. Ama bu hikayeyi daha özel yapansa bundan sonrasıydı. Genç kadının eğlenceli kahkahalarla yarattığı bu keyifli okuma anına göz ucuyla şahit olan kayıktaki genç adam, en sonunda dayanamayıp "biraz keyif satın alabilir miyim" diyerek kadına seslenince iki kişilik kahkahalarla çınlamaya başlamıştı Boğaz'ın iki yakası... İşte bu hikayede okunan kitabın adıdır Bolo'bolo.
Bugün pakedimden çıkan kitapların en üstündeydi Bolo'bolo. Selamlaştık, artık birbirimizindik. Ben ona deyebiliyordum, o da bana. Söz vermiştim kendime, ben de bu romanı yukardakine benzer bir İstanbul atmosferinde, yani havalar biraz serinleyip mevsim sonbaharı gösterince ve muhakkak bir Boğaz kıyısında okuyacağım diye. E ne de olsa ben de keyif satın almaya meraklı bir kulum şu yeryüzünde. O yüzden daha biraz vaktimiz var iç içe geçmek için.
Ama yine de dayanamadım, kitabı yayına hazırlayanların önsöz niyetine "nihayet" başlığıyla romanın başına yazdıkları giriş yazısını okudum. Bir yerinde şöyle diyordu: "Gezegensel İş Makinesi hala hepimizi yutuyor. Şehrin gölgelerine doğru ya da şehrin kendisinden kaçış komploları da devam ediyor. Berbat bir iş gününden sonra düşlerimizin peşinden koşmak iç burkucu ve dahi onur kırıcı da olsa oyunu kaybetmediğimize delalet ediyor. Fiziksel güzellik değil, iç güzelliği mühim derler ya, inanmayın. Önemli olan düş güzelliğidir, kimbilir..."
Başka söze gerek var mı? Belli ki keyifli bir sonbahar beni bekliyor.
Niyahet Bolo'bolo...
7 yorum:
o genç kadına sevgilerimi iletir misin zerom :)
ikinizi de çok özledim :)
bu hafta oradayım :)
galiba bolo'bolo ölü denizde kaybolan parşömenlerden birisi. p.m’de onu bulan çoban. kavalıyla dinleyenleri peşinden sürüklemek yerine keyif satmaya adamış kendini. Bolo’bolo’yla yolları buluşan keyif erbapları, haz alma yeteneğini doruğa çıkarmakla kalmaz, etrafındakilere de saçar. okuyan bir de senin gibi keyif erbabı birisi olunca keyif satacağın insana talih kuşu konmuş gibi olacak.
Kitaplarla ilgili yazılarını daha bir dikkatle okuyorum. Ve sanırım her okuyuşumda bir köşeye not alıyorum. Keyifli zamanların olsun hep...
Edieciğim, canım benim sensiz hep eksik bir şeyler biliyorsun...
Gül Hanım, bunca güzel söz ne denir ki! Siz iyi ki hayatıma girdiniz, ben başka bir şey demiyorum:)
Sevgili Perpali, yığdım kitapları bavula ve keyifli zamanlar satın almaya gidiyorum:) keyif senin de peşini hiç bırakmasın...
ama ben bu kitabı alır ve Salacak'da banka oturur öyle okurumm)))
Sevgili Lale inan ben de öyle okumayı planlıyorum zaten:)
şu an bana da keyif verip gülümsememe sebep oldunuz
uzaklar hep yakınınızda olsun :))
Yorum Gönder