10 Aralık 2010 Cuma

"Balık rakıyla yakalanır"

"Ne ağ, ne de olta, balık rakıyla yakalanır."


Ara Güler'in bir iki gün içinde piyasaya çıkacak olan Kumkapı Ermeni Balıkçıları kitabının tanıtım yazısında rastladım bu cümlesine. Otuz yıllık şu ömrümde ne ağla, ne de oltayla, bizzat rakının kendisiyle yakaladığım balıklar düşüverdi aklıma.

Kimi zaman balıkların şahı lüfer vardı rakının ucunda, kimi zaman kış güzeli palamut, zaman zaman tekir, zaman zaman hamsi... Ama istisnasız her zaman en az iki kişinin çevrelediği bir sofra... Çünkü rakı tek kişilik değil, çok kişilik sofraların tacıdır.

1957 sonrası kuşağın hiç bilmediği, yaşamadığı bir İstanbul kasabasını, Kumkapı'yı anlatıyor Ara Güler. Bir zamanlar ufak bir balıkçı köyü olan Kumkapı'yı... 1957-60 yılları arasında yapılan sahil yolunun araya koca bir beton yığını döşemesiyle ayrılır Kumkapı ile denizin komşuluğu birbirinden. Bugünkü Kumkapı ile o günlerin hemen denizin dibine kurulu Kumkapı'sı asla aynı değildir, olmayacaktır da. Ustanın siyah-beyaz objektifinin kareleri bile adeta bu farkın birer kanıtı gözünüzün önünde. İstanbul'a dair bizden çalınan, esirgenen güzelilkler...

Ne deniz eskisi gibi dalgalarını sahile vuracak kadar Kumkapı'nın dibinde artık, ne de eskinin deniz sevdalısı, balıkların belalısı Ermeni balıkçılar bu şirin 'köyün' sokaklarında. Azaldılar, 'yok'luk sınırındalar.

Yine de, tüm bu yitirmişliklerine, azalmışlıklarına rağmen koklamasını bilene kaldırım taşlarında, cumbalı sokaklarında hala eskinin kokusunu bir parça olsun barındırıyor Kumkapı.

Bir sene öncesi dönemlerde halletmem gereken bir mesele, yolumun arka arkaya bu çok sevdiğim semte düşmesine neden olmuştu. Şiirsel bir ritüel gibiydi Kumkapı'ya gidişlerim. Kadıköy'den vapurla Eminönü'ne geçiyor; ordan, bana 1950'lerde yaşadığımı hissettiren Sirkeci Tren İstasyonu'na geçip Kumkapı trenine biniyordum. O tren yolculuğu bile bir andır İstanbul'a dair yaşanması gereken.

Eskidir İstanbul'un banliyö trenleri, güyya yenilenmiş olanları bile eskidir. Cankurtaran, Kumkapı, Samatya diye uzayıp giden istasyonların etrafında çevrili o ahşap evlerin yıpranmışlığı kadar eski... Öyle ki aynı gün içinde yolunuzu hem Kumkapı'ya hem Maslak'a düşürürseniz örneğin, yaşadığınız şehir konusunda ciddi bir algı yanılsamasına girmeniz mümkündür. Maslak plazalarıyla o tahta rutubet kokulu, yaşam izleriyle dolu evlerin aynı şehrin parçası olduğuna inanmak zordur çünkü.

Kumkapı tren istasyonu, bir alt geçitle Kumkapı'nın o meşhur meyhanelerinin bulunduğu sokağa bağlanır. Benim gibi İstanbul'un bu yakasına, bu semtlerine, bu tarihine uzak büyümüş biriyseniz eğer, yürürken bakar, bakar, bakar, gördüğünüz her kareyi hatırlamak, bastığınız her taşı ezberlemek, karşılaştığınız her insanla konuşmak istersiniz.

Kumkapı'ya sadece işim düştüğü için gidişlerimi affetirmem gerek sanki şimdi. Ara Güler'in kitabı hakkında okuduklarımın bana hissettirdiği budur. Bir elimde onun kitabı, bir elimde fotoğraf makinem, şimdi sadece ve özel olarak Kumkapı için gitmeliyim. Hatta mümkünse yanıma dostları da katıp günün sonunda rakıyla balıklar yakalamalı, masamıza gelen çalgıcılarla iki şarkı patlatmalıyım. Ama bunu hiç vakit geçirmeden yapmalıyım.

Celal Üster'in Ara Güler'in kitabıyla ilgili yazdığı yazıdan bir alıntı hislerime tercüman oluverdi:

"Güler'in siyah beyazlarına bakarken, Kumkapılı Ermeni balıkçılarla söyleşilerini okurken, Hrant Dink'in sandalda balık tutarken çekilmiş fotoğrafı düştü aklıma. Neden dersiniz? Neden acaba!".


ps: Fotoğraf, 1950'nin Kumkapı'sından Ara Güler'in objektifine aittir.

8 yorum:

yeliz dedi ki...

of diyorum başka da birşey demiyorum.

Nehire dedi ki...

Öylesine güzel anlatmışsınız ki,İstanbul'u çok bilmeme rağmen,sizinle adımladım gözümün görmediği, yüreğimin hissettiği Kumkapı'nın sokaklarını...
Bir deniz tutkunu,balığın bir duble rakıyla yenmezse öksüz kalacağını düşünen ve değerli fotoğraf sanatçısı Ara Güler'i seven biri olarak çıkacak kitabını almak benim için büyük mutluluk olacak...
Sevgiyle kalın...

Leylak Dalı dedi ki...

Zeren yemin ediyorum şeytan koy çantana iki parça giysi atla otobüse, git İstanbul'a, bir Kumkapı yap gel dedi. Keşke işi fiiliyata dökmek de hayal kurmak kadar kolay ve çabuk olsa:)) Lakin gerçekten imrendim, giderken çantanın bir köşesine beni de koy:))
Bayağı sıkı kar yağıyor dışarda ama yerler ıslak tutmadı henüz, bakalım beklemedeyiz, belki akşama beyazlaşır ortalık da geçici bir rüya alemine dalarız:))
Güzel bir hafta sonu dileğiyle...

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

:)))
harika başlık harika..
ah bende neler anlatabilirim zerenciğim bir bilsen bukonuda..
boğaziçili olarak nelere şahitiz :))aslında sana anlatsak, sen dillendirsen bence daha doyumsuz olurmuş :))
sevgiler canımmm.

laleninbahcesi dedi ki...

Zerencim benim lise yıllarım kumkapı , yenikapı öğrenci kahvelerinde geçti... Kimseye yakalanmamak için koşa koşa inerdik o sahillere inen sokakları... Okulum Cerrahpaşadaki Davutpaşa Lisesiydi... Tıp fakültesinin içinden geçer, koştururduk Samatya, Yenikapı , kumkapı'ya doğru... ceplerimizde uçları güllü sigaralar.İlk bilardoyu oralarda oynamıştım...
Ara Güler'in sözünü ettiği yıllar kadar olmasada yine az çok korunaklı kalabilen yerlerden oldular yinede... Etyemez ve Langanın isimleri bana çok değişik bilinmedik yerlerden gelen sesler gibi gerlirdi
Çook sevgimle

Ece Ekincioğlu dedi ki...

Duygularını herkes böylesine güzel yazıya dökemez... Bir solukta okudum. Fotoğraf tutkum biraz tozlanmıştı, Ara Güler'in karesi ve Kumkapı adresi temizlik vaktinin çoktan geldiğini hatırlattı.

aysegul dedi ki...

ohoo benim anilarda cok fazla ;-))

zero dedi ki...

Hepimizin ne çok şeyi var değil mi İstanbul'a, eski İstanbul'a, rakıya, balığa dair söyleyeceği... İstanbul bizi hiç bırakmasın:)