
Şimdi 2010'un son virajı artık. Geriye sadece iki gün kaldı eskitilmesi gereken. Dostlara gönderdiğim bazı kartlarda da yazdığım gibi zaman, biz insanoğullarının yarattığı bir kavram. Giden 365 güne eski, geleneyse yeni diyoruz. Hayat bir döngü oysa ki... 1 Ocak'ta yeni bir dünyaya uyanmıyoruz. Yaşamlarımız kaldığı yerden devam ediyor akışına. Ama insanız işte. Duygularımız var, umutlarımız, heyecanlarımız... Her 'yeni' dediğimiz şeyden güzel şeyler beklemek, dilemek varoluşumuzun bir parçası sanki. Dileyelim zaten, isteyelim, umalım, ki güzel şeyler peşimizi bırakmasın.

2011, bu yıl yeşeren heyecanlarımı devralıyor 2010 yılından. Tohumlarını attığım, umutla yeşerttiğim başlangıçlarım, yeni bir evreye girerek devam ediyor olacak 2011'in ikinci ayından itibaren. Mutfak Sanatları Akademisi'ndeki maceram Ocak ayının sonu itibarıyla ikinci evresine giriyor. 8 aylık eğitimimiz, Akademi'deki 4,5 aylık eğitim sürecini tamamlıyor ve bizi sahaya hazırlayacak olan 3 aylık staj sürecine devrediyor yerini. Okulda hummalı bir çalışma, bizlerde bir o kadar heyecan. Staja nerede başlayacağımız, bizi bekleyen süreçler, otel mi, restoran mı sorularının bitmek tükenmek bilmeyen cevapları... Bu aralar cümlelerimiz, düşüncelerimiz hep bunlara dair.

Pek çok uluslararası otelin ya da restoran zincirinin şefleriyle tanışıyor, söyleşme şansına sahip oluyoruz. Tecrübelerinden kendimize katabileceğimiz ne varsa emme derdindeyiz. "Sabır" diyor her biri. "Bu işte başarılı olmak istiyorsanız sabretmek zorundasınız. Çünkü mutfak sabır işidir".

Okul mutfağı haricinde ev mutfağında da bir heyecan, hummalı bir çalışma başlıyor yarın akşam itibarıyla. Yılbaşı sofralarının hazırlıkları yılbaşı kadar ışıltılı olur, malum. Çam ağacı, geyik, kardan adam şekilli kurabiyeler pişecek, tarçın ve soğan kokulu karışımlar hazırlanacak, bir bir dolmalara sarılacak, her bir malzeme sonucunda bambaşka bir şeye dönüştüğü bir aşamadan geçecek ve en sonunda da dost evine taşınacak 2011'e girmek için.

Geçen yıl 2010'a girerken dilediğim dileklerim geliyor aklıma. Buruk bir gülümseme gönderiyorum hayata. Teşekkürüm çok bu yıla. Hayatıma getirdiği güzelliklere müteşekkirim. Acı ve kayıplar da ziyadesiyle boldu, üstelik bu dünya üzerinde arkası, önü, sağı, solu hiç önemli olmayan, sadece birey olarak varlığıyla bile çok sevdiğim güzel bir kadın, hayata gözlerini yumdu. Bir 2010 yazısı yazarken ona dair bir cümle kurmazsam kendimi rahat hissetmem. Rahat ve huzurlu uyu pamuk kadın!

Can kadın, dost kadın, güzel insan sevgili Lale'nin (ben ona abla diyemiyorum, bu kadar çocuk ruhlu, ışıltılı, bir insana sırf benden daha fazla yıl eskitmiş diye bu dünya üzerinde, böyle bir büyüklük ifadesi kullanmak garip geliyor, yabancılaştırıyor, ayıp ediyorsam affola) güzel düşüncesinden bugün paket olup gelen İki Şair Arasında, İstanbul kitabından ilk açışımda göze çarpan bir şiirin dizeleriyle son vermek istiyorum 2010'un bu son yazısına. Yeni yılın gönlümüzdeki tüm güzelliklerle gelmesi dileğiyle...
"Can Yücel vapuru
alaycı bir düdük çalar
savaş gemilerine
ki rakı şişeleri asılıdır
can simitlerinin yerine"
Şiiriçi hatları Vapuru