11 Eylül 2010 Cumartesi

Sonbaharda bir 'Sessiz Düğün'

Bir film izledim bugün. Bu yazıdan dört saat önce. Sanki üzerime ışıltılı bir peri değneyi deydi ve ben bitiş anından beri başka bir duruşla, başka bir gülümsemeyle, başka bir ruh haliyle dolaşıyorum.

Romanya semalarından gelmiş, tütsü dumanıyla buram buram portakal çiçeği kokan odama konuk olmuş bir grup Romen köylüsünün düğününe davetliydim bugün. Ama pek alışıldık bir düğün değildi bu. Adı üzerinde Sessiz bir Düğün'dü (Silent Wedding). Düğünün sessizliğini bozan tek şeyse benim kahkahalarımdı:)

Geçen gün Kadıköy Çarşısı'nda film aldığım minik dükkanın rafları arasında tırtıklanırken bir yandan da kendi kendime söyleniyordum neden bu kadar ne istediğimi bilmediğime ve her filme aç kurtlar gibi saldırdığıma dair. En sonunda dükkan sahibi arkadaşlardan birinin halime acıyıp(!) duruma müdahale etmesiyle kararsızlık bulutundan sıyrılıverdim. Silent Wedding (Nunta Muta) adlı bir filme gidiverdi eli hemen. "Bir dönem tüm arkadaşlara bu filmi öneriyorduk, izlemediysen muhakkak izlemeni tavsiye ederim, çok keyifli ama bir o kadar da vurucu bir film" dedi. "Tamam" dedim. Balkan sineması mı? Çok severim. Romenler mi? Onları daha da çok severim:)

Hava serin, dışarda deli bir rüzgar... Bir yanda pembe battaniyem, bir yanda yeni çekilmiş kahve kokusuna karışan portakal çiçeği kokusu, bundan âla film izlemek için ortam mı olur diyerekten kuruluverdim koltuğuma. Sonbahar sonbahar diye sayıklarken tam da bu anları beklemiyor muydum ben?:)

1953 yılında bir Romen köyü. Birbirlerine en gizli sırlarını söylerken bile sessiz konuşmayı beceremeyen, her daim heyecanlı, kıpır kıpır, daima dansla ve müzikle dopdolu, saçsaça başbaşa kavga ederken bir anda gülüşüp koklaşmaya başlayan deli dolu bir halk Romen halkı. Öyle güzel sahneler ve diyaloglarla anlatılmış ki bu halleri, izlerken yüzüme yerleşen gülümseme hala duruyor yerinde:)


Köyün en deli fişek birbirine aşık iki genci evlenmeye karar verip müthiş bir hevesle düğünü hazırlamaya başlıyorlar. Kazan kazan yemekler pişiriliyor, hamurlar yoğuruluyor, dolmalar sarılıyor, köyün orta yerine kocaman upuzun bir masa kuruluyor. Düğün için her şey bu kadar hazırken ne yazık ki gençlerin tahmin edemedikleri bir gerçek vardır ki evlenmek için sistemin tek hakimi Komünist Parti'nin tanrısı Stalin'in öldüğü günü seçmişlerdir. Böylesi bir yas(!) gününde değil evlenmek, eğlenceye dair en ufak bir sırıtış bile vatan hainliği kabul edilmektedir. Bundan sonrasına dair pek bir şey söylemek istemem, filmi izlemek isteyenlere saygısızlık olmasın ama sonraki sahnelerde o kadar eğlendim, o kadar güldüm ki, mizahla sistem eleştirisi nasıl yapılır Silent Wedding gerçekten buna çok başarılı bir örnek.

Komünist sistemin yarattığı baskılar kadar sonrasında gelen kapitalizmin de insanların üzerinden nasıl vahşice geçtiğini çok başarılı bir şekilde anlatıyor film. Tek adam diktatörlükleri gidiyor ama yerine paranın hakimiyetinde çokuluslu diktatörlükler geliyor. Her ikisinin de ortak noktası, gücü olmayanı ezmek üzerine kurulu...

Geçmişin acılarının, bugünün insanları için nasıl da eğlenilecek birer malzeme olduğunun da acıklı sahneleriyle dolu filmin başı ve sonu. Mizah, içinde kahkaha kadar hüzün de barındıran bir şey olduğu içindir ki, film ikisi arasındaki gidiş gelişlerle yüzünüze aynı anda bir gülümseme, bir de minik bir gözyaşı kondurabiliyor. Tıpkı hayatın kendisi gibi...

Şimdi ilk işim Kadıköy'e gittiğimde bana bu filmi tavsiye eden arkadaşa koca bir teşekkür hediye etmek olacak:) Sayesinde koca bir günün yarısını keyifle ama bir o kadar da düşünerek geçirdim. Kesinlikle tavsiye ederim. Belki sonra siz de bana bir teşekkür hediye edersiniz:)

17 yorum:

www.macerakitabim.com dedi ki...

Selam.......:))))
Sonbaharın gelişine tam istediğiniz gibi eşlik
etmişsiniz ne güzel:)Muhtemelen bu filmi klasik Hollywood filmleri satan dvdcilerde bulma şansım olmayacak ve sonunda yolumu sizin pasaja çevireceğim mutlaka...Film önerisi sizden geldiğine mutlaka seyredeceğim..ama önce gidip oyumu vereyim ben..Güne sizin yazınızla başlamak ne güzel..

kitap gibi kız dedi ki...

öyle anlatmışsınız ki hemen filmi izlemek geldi içimden.

Tijen dedi ki...

Zero,
Nasılsın? Bu sene gelseydin de bir görüşseydik istedimdi ya...

Ece dedi ki...

nasıl özendim!
rica ediyorum, bu filmi bana getir de izleyeyim:) olmaz mı? hep unutuyorsun, unutmayınız! :)

zeynep dedi ki...

Mutlaka izlemek istiyorum ;)

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

sen iyi ki dòndùn buraya... Gercekten...

laleninbahcesi dedi ki...

Mehtap ne güzel söylemiş Zero...iyki iyiki döndün yeniden... Hemen bir film tavsiye etmelim sana... eğer izlemediysen tabi... Hayat treni-Train Of Life... hayatımda izlediğim en güzel filmlerden biri.
Senin filmini de mutlaka izlemeliyim... hatta bu akşam için bizim mahallenin internet-cafesine bakacağım birazdan:))
Sevgiler sana

laleninbahcesi dedi ki...

şimdi aradım... benim kahvemin suyu kaynayana kadar film bende olacak:))

zero dedi ki...

Özlemcim sanırım oralarda bulman zor gerçekten ama kadıköy'ü bilirsen, nerelere bakman gerektiğini de bilirsin zaten:) sevgiler çok...

Kitap gibi kız, umarım izleme şansın olursa aynı keyfi alırsın:)

Sevgili Tijen, iyiyim çok teşekkür ederim. Hani iyiyim kelimesinin altı bazen dolmaz, öylesine söylenir. Ama ben öyle değil, gerçekten iyiyim:) Seninle karşı karşıya gelmek benim için de özlem yüklü bir hayal halini aldı. Keşke diyorum ama malesef olamadı bir türlü. ama en azından yazılarınla oralara dair özlemlerimi gideriyorum:)

Ecem, vallahi billahi ne desen haklısın:) benim bu yere batasıca unutkanlığımı ne yapıcam bilmiyorum:) ama bak şimdi garanti olsun diye filmi çantama attım şimdiden:)

Zeynepcim izle, seveceğine eminim:)

Sevgili Mehtap, evet ben de mutluyum burda olmaktan, gerçekten:)

Lale gerçekten çok ama çok tatlısın:) umarım en az benim kadar keyif alırsın, ama içimden bir ses benim güldüğüm sahneleri senin de çok seveceğini söylüyor;) Train of Life'i izlemedim ama duydum çok methini. sanırım Nazilerden kaçan bir grup Yahudi'nin macerasını anlatıyor değil mi? Ben de ilk Kadıköy ziyaretimde bu filme bakıcam:) sana keyifli, bol kahkahalı, azıcık hüzünlü, bol kahve kokulu bir 1,5 saat diliyorum:)

emili dedi ki...

Yorumunla şu an izliyorum filmi.Başından anladığım kadarıyla biraz hüzünlü biraz neşeli bir film.Sayenden böyle bir filmin varlığını öğrenmiş oldum,teşekkür ederim.

laleninbahcesi dedi ki...

ütü yapma sahnesini tek geçerim:))

zero dedi ki...

Sevgili Emili, başında ve sonunda biraz hüznün hakim olduğu ama hikayenin genelinin çok eğlenceli olduğu bir film bu. Sevebileceğin bir film tavsiye ettiysem ne mutlu bana:)

Lale harikaydı o sahne:)) ama ben bir de yemek sahnesinde gelinin kayınpederinin başrolde olduğu sahneye bayıldım, anladın eminim:) hele de gelinin babasının adama şarap tıpasını uzatırken ki surat ifadesine çok güldüm:))) umarım sevdin filmi...

yeliz dedi ki...

bu filmi mutlaka izleyeceğim, ve pek çok kitap önerine teşekkür ettiğim gibi yine kulaklarını çınlatacağım.. eminim!!

MAVİANNE dedi ki...

canım izleyeceğim hemen bu filmi merak ettim
lale de önermiş
bayramın kutlu olsun

zero dedi ki...

Yelizcim kulaklarım hep böyle güzel vesilelerle çınlasın:)

Sevgili Mavianne, izle kesinlikle seveceksin eminim:) senin de bayramın kutlu mutlu olsun:)

Kontrast dedi ki...

Güzel anlatmışssın zero! İnsan da izlenme isteği uyandırıyor yazın. Seni bir sinema eleştiri köşesine falan almalılar :) Filmlere rekor kırdırırsın evvelallah!

Baki sevgiyle :)

zero dedi ki...

Sevgili Kubilay, bir ara yapmıştım o işi Beyazperde'de:) güzel filmler olsun, güzel kitaplar olsun, biz okuyalım, izleyelim, yazalım... hayat böyle geçsin.. ne ütopik değil mi?:)