18 Mayıs 2012 Cuma

Toprak, yoksa yağmura aşık mısın sen?

Benim şu bir oturup ihtiyarlayana kadar kalkmayı düşünmediğim çay bahçesinin çalışanlarından bir arkadaş geçen eve dönerken yolda gördü beni. Elimdeki torbalara baktı.

"Biber almışın, domates almışın, erik almışın, midye dolma da var, e ne eksik peki?"

"Ne eksik?" dedim şaşkın. "Rakı!" der demez bastım kahkahayı. "Evde o, evde, merak etme" deyince gülüştük epey. Hiç rakı sofrası kurmaya niyetim yoktu gerçi o gece. Yolda benim torbadaki akşam nevalelerinin kokusunu alan minicik suratlı bir de pisi takılınca peşime "gel" dedim "yoksa arkadaş mı olucan bana bu akşam?" Eve kadar takip etti beni. İnanılmaz tatlıydı. Şimdi bakıyorum da bizim bahçedeki kedi kolonisiyle arkadaş olmuşlar, çete misali takılıyorlar mahallede.


Yağmur bulutları ziyarette bu aralar buraları. Kimi gün çat kapı geliyor, zengin kalkışı yapıp hemen gidiveriyorlar. Kimi gün de - dünden beri örneğin -  baya kalıcı misafir modundalar. Beni de pek seviyorlar zira.

Datça'da en çok yaptığım şeyler listesinde bir numaraya oturmaz ama 'iliklerime kadar ıslanmak' kesinlikle ilk beş arasına girer. Buraya geldiğimden beri karşılaştığım üç sağmak yağmurla da resmen dost olduk, kardeş olduk, eş olduk. Yağmur, kendisini ne kadar sevdiğimi bildiğinden olsa gerek, hiç bir seferinde es geçmedi beni. Doya doya ıslanmanın tadını çıkardım sonuna kadar. İstanbul, işte bu noktada kıskanabilirsin, zira hiç bu kadar güzel ıslatmayı başaramamıştın beni.

Havanın rengi yağmur, kokusu toprak, ışığı gri olunca günün tonu da kitaplar oluyor elbet. Gerçi bendeki bahane işte. Kitabı, güneşe de, yağmura da, kara da en yakın dost kılarım ben her zaman, değişmez.

Murathan Mungan kendi yönetiminde çıkardığı Bir Dersim Hikayesi kitabıyla ilgili bir söyleşide söyledi: "Bazı öyküler bizi büyütürler. Okursun ve birden 15 yaş büyürsün."

Çok düşündüm dün üzerine. Kitaplarla ilgili notlar aldığım defterlerin içine derin bir dalış yaptım, hangi öyküyle ilgili ne yazmışım, onları hatırlamaya çalıştım. Ve iyi ki, dedim iyi ki şu yazma alışkanlığını edinmişim her okuduğum üzerine. Hafızanın hain koridorlarında kaybolabiliyor en çok etkilendiğin şeyler bile. Üstelik aslında her zaman en çok etkilendiklerimiz, bütünden çok detaylar, ayrıntılar oluyor. Sıkışıyorlar bir kara deliğe; en çok hatırlaman gereken, en sona kalıyor.


Geçen kışımı yoğunlukla geçirdiğim Füruzan öyküleri üzerine oldu yoğunlaşmam. Not aldığım bazı satırları nasıl bir atmosferde, ne yaparken okuduğumu hatırlamak bile hoş oldu çok. Tam da bir kış ve kar öyküsü olan Gecenin Öteki Yüzü'nü dışarıda lapa lapa kar yağarken gecenin bir vakti pencere kenarına tünemiş, okumuştum soluksuz. Sonra Şarkılar Kitabı... Delik açar insanın böğründe. Ve yine bir kış öyküsüydü o da. Sahi Füruzan'a da bir kış yazarı desem yanlış mı demiş olurum? Sadece kışı yazması değil mesele, kalemindeki ton... Gecenin Öteki Yüzü'nü cayır cayır bir güneşin ve ışığın altında okuduğumu düşünemiyorum.

Tüm bunlar bir tarafa, asıl Mıgırdiç Margosyan'ı nasıl sevdiğimi hatırladım bu sabah; dışarıda şimşekler, şakır şakır bir yağmur ve ben her sabah horozların sesiyle uyanırken bir sahil kasabasında. Anadolu'da büyümeyi, o köylerde Ermeni olmayı, Süryani olmayı, Zaza olmayı ne gerçek anlatır o; sahiciliğinden kan damlar, tezek kokuları tüter. Anadolu'yu etiyle kemiğiyle yaşamamış, bu yüzden de bilmez saydığım bir şehir çocuğunun, benim, ekmek kokulu tanışıklığıdır bu topraklarla Mıgırdiç Margosyan okumak. Bana onun kalemini tanıştıran eski 'dost'a da burdan selam olsun; tüm bunları düşündüren, aklını, fikrini, kalemini çok önemsediğim Murathan Mungan'a da...

Şimdi dün tüm bunlar üzerine, bana okumam için önerilen bir öyküye doğru kaçar bendeniz. Ha bir de sahi... Toprak, yoksa sen yağmura aşık mısın?

2 yorum:

Ecehan dedi ki...

Başlığı görünce mıhlandım.
Niye mi? Vaktin olursa bi bak ltf.
http://turkkadinlari.blogspot.com/2012/05/neydi.html

Zeynep Özmen Ünlü dedi ki...

Zerencim, geçen kış bende Firuzan'la tanışmıştım. Sıcacık yansımasıyla, ruhumuzu ısıttığız için kışa yakışıyor.
Şu anda dışarda da yağmur yağıyor. Eğer Melisa'nın uyku saati gelmiş olmasaydı, bu yazını okuduktan sonra bahçeye inerdim. ama ilk fırsatta sonuna kadar ıslanmayı aklıma koydun.