"Neden böyle bilge insanlar yok artık?" dedim sinema çıkışında anneme. "Vardır belki tek tük ama onlar da olsa olsa bizim nesilden kalmıştır. Senin nesilde bulunacağını hiç sanmam" oldu onun cevabı. Denizde bir kum tanesi...
Karanlık bir sinema salonu, önümüzde kocaman bir perde... Film başlar başlamaz belki de dünyadaki en berrak denizlerden birinin muhteşem görüntüsü... Beslediği iki yakanın insanlarının yüz yıllar içinde ne acılarına, ne şenliklerine, ne ölülerine, ne kavgalarına, ne barışmalarına şahit olmuş, şimdilerde sınır mahiyetinde ama aslında en derin birleştiriciliğin timsali pırıl pırıl Ege Denizi...
Birkaç sahne sonra kırık beyazı takım elbisesi, aynı renkteki fötr şapkasıyla olağanüstü yakışıklılıkta 60'larında muhteşem bir beyefendi. Adım adım yürüdüğü arnavut kaldırımlı dar kasaba sokaklarını inleten, geçtiği her dükkandan, selam verdiği her insandan saygı gören, ettiği en sünturlu küfürlerin bile ağzına nice neşeli lakırdılar gibi yakıştığı bir Ege beyefendisi... Ağzına küfür yakışan beyefendi mi olur demeyin! Çağan Irmak'ın son filmi Dedemin İnsanları'nın Mehmet Efendisi'ni izleyin de, bir beyefendiye küfür nasıl yakışır; adabıyla, yolu yordamıyla, kabalaşmadan küfür nasıl edilir; aslında küfür dediğiniz şey nasıl olur da kabalığın değil, bir üslubun ifadesi haline dönüşür, görün. Sizi bilmem ama ben filmin DVD'si çıktığında alıp, karşısına geçip satır satır tüm küfürleri not etmeyi ve mümkünse lügatıma katmayı düşünüyorum, yani o kadar!:)
Çağan Irmak, Türkiye'de çok da fazla değinilmeyen bir konuya el atmayı seçmiş: mübadele! Özellikle sinemamız, yakın tarihimizin en acımasız, en trajik hikayelerine sahne olmuş o talihsiz dönemi şimdiye kadar oldukça görmezden gelmiş durumda. Bir de sanki gidenlerin hikayelerini daha çok biliyoruz da, gelenlerin yaşadıklarına dair bir sessizlik hakim. Gidenlerin, gittikleri yerlerde bu memlekete dair özlemlerini duymayı çok seviyoruz, "ya işte bizim memleketimiz böyle sevilesi bir yer" gururunu yaşamak pek güzel geliyor ama aslında gelenlerin de doğup büyüdükleri Ege'nin diğer yakasına ait özlemlerine kulaklarımız çokça tıkalı. Nedenini anlamak zor değil. Çağan Irmak da filminde buna çokça değinmiş zaten. Öz be öz Türk de olsan, doğup büyüdüğün şimdinin Yunanistan topraklarına özlem duymak, hemen 'gavur' damgası yemene neden olurmuş o zamanlarda. Yüzüne açık açık söyleyemeyenler, hababam arkadan konuşurlarmış.
Çağan Irmak filmleri hakkında konuşurken en sevmediğim şeylerden biri, çok abartılı bir durum olmadığı takdirde filmin teknik yönlerine dair olumsuzlukları belirtmektir. Dileyen dilediğini söylesin tabi de, bana sorarsanız o, filmlerinin gücünü işin tekniğinden değil, insan ilişkilerini yansıtmadaki başarısından alıyor. Ve Dedemin İnsanları da bunu yine çok iyi başardığı bir film. Her bir karakteri izlemekten büyük keyif aldım da, Çetin Tekindor'un devleştirdiği Mehmet karakteri içime usul usul üfledi sanki.
Başta sorduğum soruya gelecek olursam, şimdilerde neden böyle bilge insanlar olmadığı sorusuna... Çok acı ama kabul edilesi bir gerçek sanırım ki, acılar insanı olgunlaştıran, bilgeleştiren, demlendiren gül dikenleri. Yaşamının başlarında, hayatın bir insana sunabileceği en yoğun acılarla yüzleşmek zorunda kalan insanlar, geri kalan yaşamlarına derin bir hoyratlık, savurganlık ve özensizlikle devam edemezler kanımca. Yitirilebilecek olanların daha en başından farkına varmış olmak, sonrasında sahip oldukları her komşunun, eşin, sevgilinin, çocuğun, yuvanın, dostun, börtünün, böceğin kıymetini bilmelerine neden olur. Şimdilerde her şey korkunç bir maddiyatla çevrelenmişken farkına varamadığımız şeyler bunlar olsa gerek diye düşünüyorum.
Beynimde tüm bu düşünceler dolanır, iki saat boyunca girmiş olduğum dünyanın güzel insanlarını öyle hemen bir kenara bırakmak istemezken eve geldim, televizyonu açtım ki, evlilik programlarından birinde kadının teki koca adayında istediği özellikleri anlatıyordu: evi olsun, arabası olsun, bankada parası, iyi bir maaşı olsun, boyu uzun, kilosu 80 civarında, bir de esmer olsun, kaşı, gözü, saçı, sakalı en kara kara olanından...
"Heh" dedim ben de kendi kendime "senin de sorduğun soruya bak be Zeren! Hangi dünyada, nasıl insanlar arıyorsun? Bizim zamanımız bu zaman artık!"
6 yorum:
Zerencim, filmde baştan sona ağladım, ağlamak değildi, göz pınarımdan bir musluk açıldı sanki, aktı da aktı.Sanki ağlamak isteyipde ağlamadığım ne varsa ağladım.
Filmde ki herkese bayıldım. Yiğit Özşener benim kuşağımı canlandırıyordu o yüzeden o beni daha bir etkiledi.
İzlemişmiydin acaba , izlemediysen mutlaka izlemelisin, SUYUN ÖTE YANI'nı , Nur Sürer vardı rollerden birinde.Mübadele çok acı bir şey.Oradakiler burayı, buradakiler orayı özler durur.
Çook öptüm
Benim içim en çok kapıda subay tarafından iteklenip yere düştüğünde yandı, babamı iteklemişler gibi geldi. Bir de belediye başkanının odasındaki hali çok içime dokundu. Senin de dediğin gibi o güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler ne yazık ki, geride içi boş ama gösterişli bir yığın kaldı...
Cagan Irmak da senin ilk satirlarinda dedigin turden insanlari arayan ve ozleyenlerden biri olsa gerek bizim gibi... Sanirim o yuzden cok seviyorum onun filmlerini.
Bu filme denk gelmemistim hicbiryerde, hemen izlemeliyim, izledikten sonra geri gelip okuyayim bu yaziyi :)
Mustafa Tekindor çok sevdiğim bir sanatçıdır, onun olduğu projeler bir başka güzel sanki!Sesindenmidir, oyunculuğundan mı bilemiyorum. Çağan Irmak bahsettiğin gibi canım gerçekten insan ilişkilerini anlatmada çok iyi, şimdi sinemaya kurulup Dedemin İnsanları filmini izlemeyi çok isterdim! Burada keyfim yerinde ancak özlediklerim Türk sineması ve edebiyatı :((..eline sağlık sayende ikisinide yakından takip edebiliyorum :))
Ne güzel yazdın yine :)Sürekli aklımda ilk fırsatta gitmek istiyorum.sevgiler.
Filmi bugün izlemeyi düşünüyorum Zerencim eminim beğeneceğime...
Bu arada yakınlarıma gelecek olman beni çok sevindirdi ,heyecanla buluşmayı bekliyorum:))
Güzel günler...
Yorum Gönder