7 Ağustos 2011 Pazar

Ramazan'ın mutfak halleri...

İnsan mutfakta çalışırken konuşmalarına dikkat etmeli(ymiş). Sonucunda şom ağızlı olmak var, konuştuklarını bizzat çağırmak var, başına bela almak var. Biz ne günler gördük, ne çılgın cumalar yaşadık, ne çok marş ve bom kardeşlerin ortalığı karıştırmasına şahit olduk, ne fırtınalara maruz kaldık ama bir de Ramazan akşamları tecrübesini yaşamak varmış kaderde.

Dün akşam üzeri 4'te restorana girerken Meydan'daki insan kalabalığını gördüğümde akşam servisine dair beynimde üremeye başlayan düşünceleri telafuz etmekte çekindim ilk. Sonra üstümü başımı değiştirip mutfağa girdiğimde içerideki karmaşayı, dağılmış tezgahları, oraya buraya koşturan kader arkadaşlarımı görünce telafuz edilmekte çekinilen düşünceler dudağımın ucuna kadar geliverdi. Ve en son, verdiğim ilk molada "bu akşam iş çok yoğun geçecek sanırım" şeklinde ağzımdan dökülüverdi.

Böyle durumlarda "şom ağızlılık etme", "aman dilini ısır" gibi alışılagelmiş cümleleri etmesi gereken mutfak ahalisi de, başımıza geleceklerin sessiz kabulü içinde tek bir fısıltı bile etmediler; kederli bakışlarla yüklü kafalar ağır ağır sallandı o kadar:)

Cuma öğle servisleri ya da günün hem cumartesini hem de Ramazan'ı gösterdiği dün geceki gibi zamanlarda çalıştığım tezgahın hemen sağında duran sipariş makinesine okkalı bir yumruk atmak istemiyor değilim. Aslında bu durumun, bir türlü susmak bilmeyen çocuğunu susturmak için ağzına bir şaplak atan şiddet eğilimli annelerin yaptığından bir farkı yok, ama hep söylüyorum, mutfak benim kendimi tüm yönlerimle tanımama yarayan bir mekan oldu. Meğer içimde bir yerlerde uyumakta olan bir Zeyna gizliymiş ve benim bu kişiyle tanışabilmek için profesyonel bir mutfağa girmem gerekliymiş:) Bir makine hiç durmadan sürekli "dıtdırıdıtdııııııııııııt" diye yanıbaşında öterken sakin, metanetli ve olgun kalmayı başaran her insana yılın ermişi ödülünü vermeye hazırım.

Ne kadar şom ağızlı biri olduğumu anlamamız için saatin 7 olması yetti. Tabakların, çanakların, çorba kaselerinin yetişmediğini, bir yandan yemek yetiştirmeye çalışırken bir yandan da bulaşıkhaneden buharı üzerinde tabakları mutfağa taşımak zorunda kaldığımızı söylesem bilmem anlatabilir miyim durumu. Saat 10 gibi insancıklarımız artık karınlarının doyduğunu hissedip çay, kahve aşamasına geçtiklerinde mutfağın hali tazmanya canavarının içinden geçtiği bir mekan görüntüsündeydi. Tezgahların hali ise fare girmişten farksız. Sanki Tom ve Jerry didişmekten vazgeçmiş de, bir olup tezgahlarda ne var ne yok silip süpürmüşler gibi...

Başını dayadığı tezgahtan medet uman yorgun aşçı tiplemesi...

Şimdiyse aldı beni bir tasa, bakalım bu akşam başımıza neler gelecek?:) Daha beteri ne olabilir ki demeyin! Her zaman beterin beteri vardır. Mesela her pazar gecesi, genel temizlik gecesidir. Her akşam mutfak kapatılırken tezgahlar, çekmeceler temizlenir, mutfak yıkanır ama pazar geceleri ayrıdır. Pazar geceleri davlumbazlar tavandan iner, yerine aşçılar çıkar; tüm haftanın kiri pası hortumlar, köpüklü bezler yardımıyla mutfağın ortasından akan su kanallarına gider. Bu arada mutfağın içi bileğe kadar su dolar, ama aşçı takımı yine aldırmaz, hortumla bu sefer de hababam boşaltılmış olan çekmecelerin, dolapların içini sular. İşte böyle bir gecedir pazar geceleri mutfaklar için.

Yani demem odur ki, bu akşam için ben tasalanmayayım da kim tasalansın. Olur da eğer dün geceki gibi bir servisten çıkıp da girecek olursak bu akşam genel temizliğe, gece eve döndüğümde bacaklarımı, koyacak olduğum yataktan ertesi sabah kaldıramayacağımdan endişe ediyorum. Üstelik her pazartesi sabah 10.00, gece 24.00 çalışıyor olmam da cabası... Şimdi bu duruma içinde trajik tonlar barındıran bir kahkaha atıyorum ve ikinci yarısının hızlı geçeceğinden emin olduğum ama tersini dilediğim bir pazar gününü yaşamak üzere hazırlanmaya gidiyorum:)

5 yorum:

bahşende dedi ki...

bol şans chef' im keşke bende orda olsaydım dedirten bir pazar günündeyim....beterin beteri var :))))

zero dedi ki...

Yavrum sen iyi misin? Dün akşam, üzerinde telafisi olmayan hasarlara mı neden oldu? İzinlisin sen bugün, kıymetini bil, otur oturduğun yerde, bizim için dua et yeter:))

yeliz dedi ki...

of zeren var ya kıymetini bil tamam mı? inan sevdiği işi yapamayan insanların cenneti bu dünya, şanslı azınlıktan biri olduğunu hatrla,
sevgiler

Kontrast dedi ki...

Kolay gelsin Zero :) Ben de Zero'dan neden ses soluk çıkmıyor diyorum !

Meşguliyetin bitince bloguma bir uğra.

Tekrar tekrar Allah yardımcın olsun!

Zeynep Özmen Ünlü dedi ki...

zerocum, bu yazını okuduğumda, marş ve bom kardeşleri de okumuştum, ve hatırlarsan, seni görmeye gelmek istemistim meydana, kısmet olmadı... ama tam gözümde canlanan bir çizgi film şeridi...
bu tarzın bu hızın gerçek üstü bir durum olması, ve hayalle karısık hareket kareleri gibi. bu hıza bu kadar itinalı yazılar yazmana da gerçekten hayran oluyorum.