2 Ağustos 2011 Salı

Aşkın coğrafyası

Aşkın coğrafyası... İlk Nazlı Eray'ın Altın Kafes'inde okudum bu etkileyici tamlamayı... Her aşkın bir coğrafyası olduğundan, onun yaşandığı sokakların, caddelerin, kafelerin, denizlerin, o aşkın coğrafyasını oluşturduğundan bahsediyordu. Dolayısıyla da her aşkın coğrafyasının farklı olduğundan...

Kelimelerin gücünü iliklerime kadar hissetmemi sağlayan ifadelerden biridir bu. Sadece iki kelimeyle bir 'hal'i çok güçlü bir şekilde anlatabilmek...

Kalbi kırık bir arkadaşımın, kalbini kıran kişiyle yaşadıkları yüzünden artık bu şehre katlanamayacağını söylemesi üzerine hatırlamştım yeniden Nazlı Eray'ın bu tamlamasını. Aşk çekip gittikten sonra onun coğrafyasında yaşamak gerçekten zor olabilirdi; bilirim olurdu da... Çünkü o coğrafya sadece ve sadece o aşkın kahramanlarının bildikleri hatıra yükleriyle dolu, her yeni günde yeni tırmıklarla kanatmaya neden olabilirdi taze yaraları.

Gözlerimin içine acıyla bakıp bir daha Beyoğlu'na gidemeyeceğini söylerken neler hissettiğini anlayamayacağımı düşündüğünden olsa gerek, her adımda, her sokakta, her kaldırımda yaşadığı hatıraları anlatmıştı bana birer birer arkadaşım. Bileyim ki anlayayım gerçekten neler hissettiğini; öyle ki hani olurda eğer gerçekten anlarsam, iyileştirmenin bir yolunu bulabilirdim belki o düzelmez sandığı cerahatli yaralarını.

Anlatmadım ona bu duyguyu çok iyi bilen biriyle konuşmakta olduğunu. Halbuki benim hikayemi de bilmeyecek kadar birbirimizi az tanıyor olmamıza rağmen belki de bu haldi onu benimle konuşmaya getiren. Zihni bilmese de, ruhu hissetmiş ve dökülüvermişti birden karşımda.

Her insanın hikayesi farklı, karakteri ve hissettikleri de. O nedenle yaşadıklarıyla baş etme yolları da... Ama sanırım önemli olan kendini hislerinin akışına bırakmak. Üzülmekse üzülmek, bağırmaksa bağırmak, öfkelenmekse öfkelenmek, çekip gitmekse çekip gitmek... Ve böylece tüm duyguların bünyeden zarar vermeden akıp gitmesine izin vermek. Yutup içine akıtmaktır kanımca asıl zarar veren. Kimi kalarak iyileşebilir, kimi giderek.

"Her gittiği yere kendini de götürür insan" sözü doğrudur doğru olmasına da, bazen bazı coğrafyalar gerçekten iyi gelmez insana. Gitmek gerçekten bir çözüm değildir belki ama rahatlamadır, nefestir. Ki çoğu zaman insanın en çok ihtiyacı olduğu şey de, rahat ve temiz bir nefestir.


Gitmeyi çok istediğim zamanlar olsa da, gitmedim, kalmayı seçtim ben örneğin. Çünkü yeni ve farklı bir şehrin geçici nefesinden çok, sevdiklerimin iyileştirici merhemine daha çok ihtiyacım vardı. Yabancı bir şehir, hatırası olmayan sokaklar, kafeler ne kadar çekici gelse de, arkasından tanıdık bir yüzün çıkacağını bilerek çaldığım kapıların varlığı daha güç vericiydi. Şu resimdeki kahvenin taraflarının benzer karelerde onlarca kez buluşmasıydı örneğin benim için o rahat nefes.

Ve bir gün gelecek başka bir aşkın coğrafyasına kapılıp gidecek insan. Belki kesişen kümeler gibi kesişecek eski aşkın coğrafyasıyla yenisininki.

Ben gözlerinde 'gitme'yi gördüm arkadaşımın. "Yanına sadece çok sevdiğin birkaç yazarın kitabını al ve git o zaman" oldu ona söyleyebildiklerim. Bir insana iyi gelecek şeyin, başkasının tecrübeleri değil, kendi yolu olduğuna inancım sonsuzdu çünkü.

Bugün Lübnan'dan attığı mesajı düşüverdi telefonuma. Hep merak ettiği Doğu'ya çevirmek istemişti önce yüzünü. Steril bir romantizmin ve konforun hüküm sürdüğü Batı topraklarındansa karmaşanın, kaosun, mistik hikayelerin mâbedi Doğu'ydu sanırım kendi nefesini aradığı yer. "Ne yaparak nefes alacağını düşünüyorsan onu yap demiştin. Yaptım ve biliyor musun artık nefes alıyorum!"

Hayatına yeni coğrafyalar katıyorsun arkadaşım, nefesin hiç eksilmesin!

8 yorum:

yeliz dedi ki...

seni hep çayımla okurum ya da kahvemle. iki yazı üst üste okudum, çayı bekleyemedik bu defa, özlemişim.
kendimi iyi hissetmemi sağlıyorsun

A-H dedi ki...

zero ne guzel yazmissin yine :)
gitmelerin insani oldugun icin bende kenarindan kosesinden ustume alindim bende bu yaziyi, hosuma gitti, ozlemisim yazdiklarini okumayi.

BAYKUŞ GÖZÜYLE... dedi ki...

Yine çok güzel bir yazı,çok güzel bir deneyim...
Arkadaşına en doğru yolu göstermişsin sanırım,baksana artık rahat nefes alıyormuş.
Hayat kendi panzehirini de kendi içinde saklıyor,değil mi Zerencim?

dersaadet dedi ki...

Ankara-Antalya otobüsünün camına nemli yüzümü yaslayıp bunları düşünmüştüm bende yıllar önce. Gitmek kaçmaktır demiştim kendime, tam da kaçarken, tam da gitme sebebime ağlarken. İnsan giderken yanında götürüyordu çünkü gitme sebebinin acılarını. Dolayısı ile bir eksilme olmuyordu acılarında. Sadece farklı bir mekanda gözyaşı döküyordun o kadar. Üzerinden yıllar geçti, şimdi yaşanması gereken şeylermiş diyip geçiyorum o günlere. Arkadaşın şanslıymış, ben çok zor atlatmıştım kandırılmışlığın getirdiği acıyı.

emili dedi ki...

Bende De insan duygularını yaşamalı. Ağlayacağı yerde ağlamalı ama güleceği yerleri kaçırmayıp onlarda da gülmeli. Bastırılmış duygular ansızın ortaya çıkabilirler ki bu bence daha kötüdür.

Ece Ekincioğlu dedi ki...

kahvenin bir tarafı olmak ne güzel. ne kuvvetli bir kalem, ne güçlü bir kalp, ne cesur bir ruh seninki...

nereye gidersek gidelim, hep beraber kalalım. mümkün mü? mümkün:)

Kontrast dedi ki...

Mekanlar, insanların ruhlarının kırıntılarıyla doludur derler. Kelimeleri güzel inşa etmişsin yazında, iliklerimde hissettim gitmenin anlamını.

Bu arada geçenlerde aklıma geldi, sen aklıma geldiğim zaman, Kirpinin Zarafeti kitabı da geliyor aklıma.

Ne kadar çok "aklıma gelmiş" öyle :)

İskender'i okudum. Yorumlarımı paylaştım. Gel, oku, yorumla değerli arkadaşım.

Mutluluklar...

laleninbahcesi dedi ki...

kelimeler daha değişik bir kılığa bürünüyor sende... Ne bilim bazı yazıların özellikle de bu
sanki düz yazının şiir hali gibiydi...
Muz Seslerini okurmu orada arkadaşın acaba , portakal çiçeği kokuyormudur Lübnan sokakları...

Sevgimle