
Bugün elimde gün gün yaptıklarıma dair notlar tuttuğum ajandam, sene başından beri yazdıklarımı bir karıştırayım dedim. Hayret, şaşkınlık, 'vay be bunlar da oldu dimi' ifadeleri içinde okudum günlerimden satırlara düşenleri. Halbuki ben bu aralar sanki beş yıldır falan NumNum mutfağında çalışıyormuş gibi hissediyorum kendimi. Çalışma arkadaşlarıma, ortama alışmam, onların bana alışması, günde neredeyse 10 saati birlikte geçirince tahmin edilenden daha çabuk oluyor elbet.
Çılgın bir temponun olduğu mutfaklarda eğer bir an durup yaşadıklarınızı hazmetmek için soluklanmazsanız, neyin nasıl olup bittiğine, nasıl bir hızla yaşandığına inanamazsınız. Bunu pizza tezgahında son günümü geçirdiğim dün çok net bir şekilde farkettim. Meğer üç haftayı geride bırakmışım, hem de bir solukta. Sanki hamurun elime değdiği o ilk gün bir soluk almışım da, daha dün vermişim gibi... Her şey bir nefesten ibaret gibi...
İlk gün Meydan NumNum'dan içeri girerken heyecandan çarpan kalbim, içimde kopan çağlayanları kimseler anlamasın diye dik ve sağlam durmaya çalışmalarım, ilk sipariş fişleri yağmaya başladığında ağzımda atan kalbimin hızında çalışmayı başaran ellerim... Neyse ki ilk haftalarda sürekli ayakta çalışmaktan kaynaklanan bel ve sırt ağrılarımdan da eser kalmadı. Artık eve geldiğimde kendimi depremde yıkılan bir bina misali koltuğa bırakıvermiyorum. Bedenim, ruhumun ve zihnimin ritmine ayak uydurmakta gecikmedi, kendisine burdan sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum:)
Her ne kadar buraya yazmakta zorlansam da elimden kağıt kalem hiç düşmüyor aslında. Staja başlamamın bir önceki günü kitapçıdan gidip özene bezene minik bir defter almıştım kendime. Tüm staj notlarımı tutacağım, tarifleri not alacağım bir defter olsun diye hesaplarken bir yandan da gün içinde çok seyrek verebildiğim çay molalarında hissettiklerimin, düşündüklerimin notlarını aldığım bir deftere de dönüştü. Gün içinde bazen her şeyden çok kendimle konuşmaya ihtiyaç duyduğum anlarda imdada yetişen tek şey minik defterim. Daha evvel de söylediğim gibi tek kadının ben olduğum bir ortamda çalışmak, etrafınızdaki herkese aynı mesafede durmanızı gerektiren bir sonucu çıkarıyor ortaya. Yanlış anlaşılmamak, en birinci düsturunuz oluveriyor. İşte bu anlarda ben ve defterim, sağlam bir ikili olarak çekiliveriyoruz bir köşeye, yanımıza da dumanı tutan bir bardak çay eşlik ediyorsa o 10 dakikalık arada, değmeyin keyfimize.
Hiç alışık olmadığım bu tempoya ayak uydurmakta ilk iki hafta boyunca zorlanan bünyemin normale dönüşüyle ihmalden yüzü düşen kitaplarıma ve filmlerime de, çok özlediğim eşime dostuma da zaman ayırma şansını bulabiliyorum. Artık benim için delilikle eş anlamlı olan cuma ve cumartesi günlerinden sonra akşamın 9.30'unda işten çıkıp iki 'can'la bir iki kadeh rakı yuvarlamak, meğer tüm yorgunluklara en büyük dinlenmeymiş.
Bir de Murakami gerçeği var ki hayatımda, bu aralar mutfak aşkımı kıskançlıktan bana fena halde yüz çevirmiş durumda. Staj başlamadan önce son hediyesi Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu ile maceramıza başlamış, ama ben iki hafta boyunca fena halde ihmalkarlıkla bezendiğim için başucumdaki yerine terkeylemiştim kendisini. Ama o da benim kadar iyi biliyor ki, ben kendimi affetirmesini bilir, açılan arayı hızla kapatırım.
Bazen insanın hayatında aşklarından bir tanesi biraz daha ağır basıp diğerlerinin önüne geçebiliyor. Ama biliyorum ki mutfak sevdam ne kadar fazla olursa olsun, kitaplardan, filmlerden, gezmelerden, sevdiklerinden, kaleminden, defterinden uzak bir Zeren asla tam olamaz. Hayatta sadece 'tek bir şey'den ibaret olmamak, sürekli 'çok' olarak büyümek, yaş almak galiba en güzeli...
Şimdi bir hafta NumNum'ın tüm şubelerine giden belli ürünlerin hazırlandığı Merkez Hazırlık Mutfak'ındayım. Yani burası biraz geri plan bir mutfak. A la carte servisle bir hafta boyunca ilgim olmayacak. Soslar, hamurlar, focaccia ekmekleri, pizza hamurları ve daha belli başlı pek çok hazırlığın ana mutfağında kavrulup pişeceğim. Sonra bekle beni Soğuk İstasyonu... Yani salatalar, sandviçler, dürümler, tatlılar... Yeni maceramız bunlar olacak efendim:)