Bir kurabiye tadında başladı aslında bu hafta. Boğaz'da bir iskele kenarında sıcak bir bardak kahvenin içine batırılarak yenen kıtır bir kurabiye tadında... Yılbaşındaki çam ağacı kurabiyelerim gibi portakal çiçeği kokusunda... Deniz vardı, vapur vardı, İstanbul vardı, konuşan iç seslerim vardı.
Sonra güzel bir filmin yan yana iki sinema koltuğunda buluşturduğu iki dost vardı. Uzun zamandır görülmek istenen ama ancak 2011'in ilk günlerine nasip olan bir film: Abbas Kiarostami'nin Aslı Gibidir'i... Aylar önce Filmekimi'nde tam da benim doğum günüme denk gelen günde biletler alınmış, istikamet Beyoğlu olarak belirlenmişken gribin nifak soktuğu bir talihsizlik yaşamış, izleyememiştik. Kısmet geçen güneymiş.
Zihne mi, kalbe mi, ruha mı yoksa her an gözünüzün önünde olsun diye bir kağıdın üzerine mi yazarsınız bilmiyorum ama "her bünyeye lazım" cinsinden onlarca cümleyle dolu olan bir filmdi Aslı Gibidir. "Hayatı basitleştirmektir aslolan" diyordu "ama zor olan da aslında basit olmaktır". "Hayatı akışına bırakarak yaşamaktır biraz da" diye devam ediyordu sonra. "İlkbaharda yeşillenip meyve veren bir ağacın sonbaharda solup yapraksız kalmasından üzüntü duymamak gerekir, hem yapraksız bir bahçeye de kimse güzel değildir diyemez".
Bir Juliette Binoche karesi kaldı filmden aklımda. Gözlerini, karşındaki son derece ilgisiz erkeğin gözlerine dikmiş, söyledikleri üzerine gözünü bir kere bile kırpmadan bir sicim yaş akıttığı o sahne... Hani karşımdakinin bir film, olayın da kurgu olduğunu bilmesem, bu kadının ne kadar içten yaralı olduğunu görüp onunla birlikte üzüleceğim. Yüz bininci kez söylediğim gibi Juliette Binoche bu sinema dünyasında altın gibi parlayan bir cevher...
Bugünse kurabiye tadında başlayan hafta yerini tiramisu tadında bir evreye bıraktı. Tiramisu lafını duyan kulak, sanıyor ki bu tat da kurabiye tadı kadar hoş olur, lezzetli olur. Olmasına olurdu da, tiramisunun kreması kesilmeseydi, dördüncü pratik sınavda bu satırların yazarını, bir saatlik sınavda boşa giden en az on beş dakika nedeniyle panikletmeseydi, stresten iki ayağını bir pabuça sokmasaydı olabilirdi, pek âla lezzetli bir geçiş olabilirdi.
Ama gün lanet başladı ben ne yapabilirim. Okula varana kadar yolda en az bir elin parmağı kadar (fazlası var, azı yok) 'akıllı' vatandaşımızla dalaşmayı başarıp "bugün bütün manyakları dışarı mı saldılar" modunda takılırken anlamalıydım aslında günün son tersliklerinin bunlar olarak kalmayacağını. Üzerimde lüzumsuz bir stres, günler sonra erken yatıp uykumu almış olmama rağmen dinmeyen bir uyku hali, lahana misali kat kat üstüne giyinmekten yuvarlanarak yürüme haline gelmeme rağmen ısınmayan bedenimle homurdana homurdana vardım okula.
Güyya çok kolay geçecek sınav. Rosto edilmiş domates çorbası ve tiramisu kolay, bir tek risotto sorun çıkarabilir, o da tam sunum sırasında hiç bekletmeden şefe servis etme anını denk getirebilmek açısından. Yoksa onu da ayarlarsan her şey çocuk oyuncağı(!). Bir tek süreyi bir buçuk saatten bir saate düşürdüler ama o da dert değil, seri olunursa kolay her şey modunda takılıyoruz. Ta ki çok sevdiğim, onun da beni çok sevdiğini sandığım tiramisunun kremasına, en son krem şantiyi eklediğim ve hızlı olmak adına can havliyle karıştırmaya başladığım ve kendisinin benim hızıma dayanamayıp kesildiği âna kadar... Halbuki Soner Şef uyarmış "kremşantiyi koyduktan sonra sakın çırpmayın, sadece basitçe karıştırın" demişti. Bilmiyor muydun, biliyordun! Dinledin mi, dinlemedin!
Biliyorum hayat bir tiramisu kremasının çok ötesinde kıymetli bir şey. Çok şükür sağlığımız yerinde, sevdiklerimiz yanımızda... Strese, paniğe, kalp çarpıntısına ne gerek var değil mi? Aklı başında Zeren bunları çok iyi biliyor da, işte öyle bir saate sıkıştırılmış bir sınav ortamında, Mehmet Şef'in "son yarım saat" çığlıkları saattin tiktakları misali kulağınızda çınladığında, 'hayat güzel, çiçekler açmış, gökkuşağı da çıkmış' modunda kalamıyorsunuz. Sanki bütün dünya o anda o mutfakta, çalıştığınız o tezgahta atıyormuş gibi bir hale kapılıyorsunuz. Bağımlılık yapan bir adrenalin durumu bu.
İlk tiramisunun kreması çöpe gidip ikinci tiramisuda işi tutturup ama bu arada gerim gerim gerilip stresten der top olduktan sonra sunumumu yapıp yerime döndüğümde ağzımdan "ben birkaç gün yemek memek yapmak istemiyorum" gibi bir laf çıktığını hatırlıyorum. Ama bu kadar da sözünde duramayan, dediğini dakkada unutan bir insanım ki, okuldan çıkıp eve gelirken cumartesi ağarlayacağım arkadaşlarım için yapacağım yemeklerin listesini düşünüyordum aklımdan keyif gülücükleriyle. Çok tutarsızım çok:)
Velhasıl bugünün rengi de böyle oldu. Üzeri bol kakaolu, krem tonlarında bir tiramisu rengi... Bakalım haftasonuna doğru daha ne tatlara evrileceğiz:)
9 yorum:
Utanmasa agzimin suyu akacak senin yazilarini okurken :)
Yazinin sonunda o haftasonu gelenlerden biri de ben olsaydim diye dusundum hani yani :)
Zerenciğim,
Tramisu gibi olağanüstü bir lezzeti ortaya çıkarmak hüner istiyor. Değil mi ki bu hüner sende var, boş ver gitsin aksiliklere. :))
La Binoche konusunda kesinlikle katılıyorum sana.
Bir de bana öyle geliyor ki, bu film aradan zaman geçtikçe tadı artan, insanın içinde yer eden filmlerden.
Haftasonunun tadları lezzetli olsun!
:)
filmi izlemiştim geçen hafta...aslı ve kopyayı yeniden sorgulamak gerektiğine, orjinallere sahip çıkmayı ters köşe yaparak anlatan bu filmi bende çok sevmiştim...Bir filmden çok bir kitap gibiydi değil mi cümle cümle anlatılan bir filmdi.
Tiramusuya bayılırım. Kremanın kesilme hikayesi kaldı elinde bence bu da kar hanesine yazılmalı...
sevgilerimle Zero ve günün aydın olsun...
''Biliyorum hayat bir tiramisu kremasının çok ötesinde kıymetli bir şey. Çok şükür sağlığımız yerinde, sevdiklerimiz yanımızda... ''
Önemli olanı yazmışsın,sen yüreğine gülümsemeye devam et,sevgiyle kal Zeren kızım...
Zerencim,tiramusu hikayeni zevkle okudum :) buarada en sevdiğim tatlıdır kendisi içim gitmedi değil..Haftasonu yemeliyim bir kahve eşliğinde muhakkak :) Filmi de merak ettim izlememiştim :( sevgiler.
canım ne güzel yazmışsın.
kartını bugün aldım. içne yazdıklarını okurken nasıl mutlu olduğumu bilemezsin. çok teşekkürler ve sevgiler.
Zeren, sana daha önce mail atıp fikrini aldığım msa kursuna salı günü kayıt oldum. Erkan Yeşil diye bir şefler görüştüm. Çok korkuyorum çooook bildiğin gibi değil. :)))) Sevgiler
Korkak Karga!
Nazlı Eray... sıra onada gelecek. Sen kitabı alırken yanındaydım, sonra özenle ona dokundun, minik bir kedi gibi kokladın sayfaları.
sanki kronolojik bir sıra olmalı gibi geliyor kafamda kitaplara dair. birinci kitabı okunmadan, son kitabı okunmaz o yazarın diye diye... ama sen kitabı karıştırırken ve birlikte arka sayfasını okurken yutkundum ben de okusam diye. senin kitap aşkın bana ilham veriyor zeromem.
yolun açık olsun! her zaman.
Selam sesizce takip ediyorum siteni...Belki imkansız isteğim ama şubat ayında gelecek misafirlerim için tiramisu tarifini yazarmısın, belki biz amatörlerin yapacağı gibi bir şey değildir gerçi ama en azından kremasının tarifini teşekkürler
Yorum Gönder