2 Mayıs 2010 Pazar

Başka Dilde Aşk

Hiç konuşmadan da anlaşabilir miyiz?

Konuşarak bile anlaşmayı bu derece beceremiyorsak, konuşmadan anlaşmak nasıl mümkün olabilir? Ya da belki asıl sorun, anlaşma halini sadece sözcüklere indirgiyor olmaktır.

Başka Dilde Aşk filminin üzerinde dolandığı ve sadece aşkın değil, insan ilişkilerinin de sınırlarını sorguladığı sorular bunlar. Üstelik cevapları sandığımız kadar da zor olmayan sorular... Sadece hayattan ne istediğini bilmek gerekiyor. Farklı olanla iletişim kurmanın zorluğunu görmektense farklı olanla ne kadar fazla zenginleşebileceğinin farkında olmak, bunu önemsemek gibi mesela.

Tesadüf eseri bir partide tanışan iki genç, filmin kahramanları. Biri sağır dilsiz, kütüphanede çalışan ama asıl mesleği grafik tasarımcılığı olan yakışıklı bir genç erkek, diğeri ise call center'da çalışan, dinamik ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir genç kadın. Daha ilk andan birbirlerinden etkileniyorlar. Ama bir ilişki yürütebilmek için üstlenmeleri gereken sorumlulukların ve bedellerin de kısa sürede farkına varıyorlar. Farklı olana ne kadar tahammül edebileceğin, karşındakini tanımanın ötesinde kendini/kendi sınırlarını tanımaya ne kadar hazırlıklı olduğun gibi tartıda ağır çekecek pek çok sorunun cevabı da öykünün peşinden sürükleniyor.

Türk sineması beni her geçen yılda biraz daha fazla heyecanlandırıyor. Elbette uluslararası sektörle kıyaslandığında hala çok az olsa da, her geçen yıl artan sayıda kalbur üstü nitelikli filmi kaçırmadan izlemenin peşine düştüğümü görüyorum. Kaçırdıklarım için üzülüyor, DVD'lerinin çıkmasını merakla bekler hale geliyorum.

Başka Dilde Aşk da böyle bir filmdi benim için. Filmin, vizyona girmeden önceki festival maratonlarını ilgiyle takip etmiş, aldığı her olumlu eleştiri ve ödülle biraz daha merak etmiştim. Ama vizyon tarihi çok karışık günlerime denk geldiğinden izleme fırsatım olmamıştı. Halbuki izledikten sonra şimdi çok daha iyi biliyorum ki, tam bir Beyoğlu filmi Başka Dilde Aşk. İstiklal Caddesi, ister Tünel isterse de Taksim yönünden adım adım turlanacak; caddenin tam ortalarına denk gelen sinemalardan birinin önüne bilet almak için gelene kadar yol üzerindeki kitapçılardan birinden diğerine girilip çıkılacak, ama alma işi film sonrasına bırakılacak. Mis gibi kokan bir kahve ya da bir bardak çay eşliğinde sinema koltuğuna kurulup Onur'la Zeynep'in hikayesine dahil olunacak. Sonrasındaysa hikayenin bıraktığı izler sizi nereye götürürse... Belki bir kitapçıdan o anki hissiyatınızı yansıtacak bir kitap seçmek istersiniz, belki boş boş kalabalıkların içinde ordan oraya savrulmak, belki de hayatta kendinizi/benliğinizi nereye kadar esnetebilirsiniz, sınırlarınız nerede başlar, nerede biter sorularını cevabını düşünebilmek için biraz yalnız kalmak...

Ben bunların hiç birini yapmadım. Bu film bana uykusuz bir cumartesi gecemde eşlik etti. Tüm alem derin uykulara dalmışçasına etrafta tek bir çıtın bile çıkmadığı, karanlık ve ıhlamur tüten bir cumartesi gecesinde... Ama benden söylemesi, siz de ilk seçeneği kaçıranlardansanız, bu ikinci seçenek de hiç fena gitmiyor doğrusu. Günün hangi saatinde, nerde izlerseniz izleyin Başka Dilde Aşk, ruhunuza güzel bir iz bırakıp geçecektir.

8 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Bende sizin gibi vizyondayken kaçıranlardanım. Altın Portakal'da saatleri uymamıştı. Sonrasında bir sürü ödül aldığına şahit olup Ankara Film Festivali'nde de bizzat ödül dağıtımında bulunduktan sonra DVD'de çok kötü bir kopyadan izleyebildim. Ve sinemada kaçırdığıma gerçekten çok üzüldüm. Bilhassa Mert Fırat'ı çok beğendim. Türk sineması beni de umutlandırıyor gerçekten.
Bu arada SiyahBeyaz filmini izlediğinizi gördüm, nasıl buldunuz? Ben de geçen hafta izlemiştim.
Sevgiler...

zero dedi ki...

Sevgili Leylak Dalı, Mert Fırat gerçekten çok çok iyiydi. O haykırmak isteyip de haykıramadıklarının içinde nasıl patladığını öyle başarılı bir şekilde yansıtmış ki, kesinlikle çok başarılı.
Siyah Beyaz'ı ise sevdim ama biraz karikatürize bulmadım desem yalan olur. Yönetmen gerçekten Ankara'daki Siyah Beyaz isimli barın bir nevi müdavimlerinden ve o mekana bir saygı duruşu niyetinde bir çalışma yapmak istemiş. Çok iddialı bir film değil, o nedenle de çok büyük laflarla eleştirmeye gerek olduğunu düşünmüyorum. Gözüme batan bazı şeyler olsa da, hani derler hoş bir sâda bıraktı diye, aynen öyle hoş bir sâda bıraktı bu film bende de.
sevgiler...

laleninbahcesi dedi ki...

Ben de Amcam vefat etmeden bir önceki sabah izlemiştim , o yüzden yazamıştım.Sabahları film saatleri yapıyorum kendinme. Yarın sabah kız kardeşimin tavsiyesiyle İki Dil Bir Bavul'u izlyeceğim...

Başka Dilde Aşkı çok ma çok beğenedim bende...

Sevgilerimle

Leylak Dalı dedi ki...

SiyahBeyaz hakkında aynı şeyleri düşündüğümüze sevindim. Ben biraz oyuncuları (bilhassa Taner Birsel) biraz da Ankaralı olmaktan gelen bir (hemşehrilik duygusu mu demeli) itkiyle gittim. Evet, yalayıp geçen hoş bir serinlik gibiydi o kadar.
Sevgiler yolluyorum...

nehircce dedi ki...

Bende izleyip çok beğenenlerdenim..
film bitince uzun süre düşündüm..Son zamanlarda iyi ki çekilmiş dediğim bir film..Farklı bir pencere açtı bana..Artık onları daha iyi anlamaya çalışıyorum..

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Evet evet!
Kesinlikle ruha güzel iz bırakan filmlerden bu.
:))

Adsız dedi ki...

Merhaba,
Haftaiçi harala gürele çalışıp haftasonları ancak kendimize gelme çabaları içerisinde ne yazık ki caddede salınarak dolaşmak, kitapçılarda dolanmak, gizli bir çay evinde dinlenmek ve sinemaya girmek lüks oldu benim için. Alışveriş merkezlerine film izlemeye gitmek ise hiçbir zaman cazip gelmedi. O sebeple evde izliyorum. Sanırım son dönem Türk filemlerinden en etkilendiklerim; Başka Dilde Aşk, Deli Deli Olma ile İki Dil Bir Bavul'dur. Deli Deli Olma'yı şiddetle tavsiye ediyorum.

Seren AKKAYA dedi ki...

Selamlar,
29 yaşındayım. Ve bu zamana kadar ki ilişkilerimde hep bir şekilde sorunlar yaşadım her ilişkide olduğu gibi.Ve birgün bu filme rastladım bir şekilde.Dedimki neden olmasın.Çünkü duyguların söylenerek ifade edilmesi yalan olarak bir şekilde ya da bir zaman sonra geri dönüyor.Ama mimikler,gülümseme,suratın asılması.. sözle değil de görsel olması bence hem gerçekçi hem de aldatmayan türden. Eğer insanlardan bir duyunu alırsanız başka duyları mükemmel olur diye biliyorum.Sadece düşüncelerimi yazmak istedim.Teşekkür ederim..