21 Ekim 2008 Salı

Yeşilçam Sineması... Beyoğlu'nda Bir Film Odası

Alışveriş merkezlerinde artık son derece konforlu sinemalar var, biliyorum. Ama benim için sinemaya gitmek demek sadece 'film izlemek' eylemini gerçekleştirmekten ibaret olmadığı için o şıkır şıkır konfor bana pek hitap etmiyor açıkçası. Aradıklarım, peşinde olduklarım biraz daha farklı... Belki bir parça nostalji, biraz da tüm keşmekeşiyle kent havası...

Bir filmden çıktığım zaman direk sokaklara karışmak isterim ben. Hele de izlediğim film içimde hala son bulmamışsa, kendime gelmek için, düşünmek için biraz zamana ihtiyacım varsa, dolaşmak isterim, kaybolmak isterim o kalabalıkta. Ama aynı duygular içinde bir alışveriş merkezi sinemasından çıktığımda, çoğu zaman öncelikle hangi alışveriş merkezinde olduğumu kavrayabilmek için zamana ihtiyacım olur. Herbiri birbirine benzediği için alışveriş merkezlerinin ve ben o film boyunca o ândan çooook başka diyarlara gitmiş olduğum için bazen şaşırdığım olur ben nerdeyim şimdi diye. O idrak dakikalarında,o ışıl ışıl ışıkların altında filmin tüm etkisi uçup gidiverir üstümden. Halbuki bir filmin bendeki cümlelerini yakalayabildiğim anlar özellikle filmden çıktıktan sonraki o ilk dakikalardır.

Sonra, çıktığım filmin atmosferine uygun bir kafeye gidip bir nevi daha da çok yaşamak isterim izlediklerimi. Filmde dikkatimi çeken bir detayı yaşarım belki. Bir karakterin içmeyi alışkanlık edindiği bir kahveyi yudumlamak, o film sayesinde öğrendiğim bir lezzeti tatmak ya da filmde bahsi çok geçen bir kitabın peşine düşmek gibi. Hiç unutmuyorum, 2005 yılındaki İstanbul Film Festivali'nde Güney Kore Sineması'na ayrılmış özel bir bölüm vardı ve neredeyse o bölümde yer alan tüm filmleri izlemiştim. Sonrasındaysa çıkışta soluğu istisnasız, Beyoğlu'ndaki yeni keşfim minik Japon lokantasında aldığımı hatırlıyorum. Uzak doğu mutfağına ait pek çok lezzeti o yıl o filmler sayesinde keşfetmiştim.


İşte tüm bu nedenlerden ötürü de tercihim sokak sinemaları... Ben öyle demeyi tercih ediyorum aslında, bana daha samimi geldiği için... Ama aralarında bir tanesi var ki, kapısından girdiğiniz anda içinden geldiğiniz dışardaki dünya orada, olduğu yerde yani dışarda kalıyor. İçerideyse bambaşka bir dünya var. Nasıl bir dünya mı? Şöyle anlatmaya çalışayım: minik bir kafeterya ve üç-dört adet masa ile eski tip koltuğun bulunduğu ufak bir kabul salonunun bütün duvarlarının, yukardaki resimlerde sadece bir parçası yer alan yekpare bir kolajla kaplı olduğunu hayal edin. Yeşilçam Sineması'nın efsane olmuş filmlerinden efsane olmuş sanatçıların birbirinden özel resimleri, çok hoş bir dizaynla birbirine eklenip yapıştırılmış ve ortaya çok etkileyici bir duvar kağıdı kolajı çıkmış. Ve tabi ki sinemanın adı da tüm bu resimlerden anlayabileceğiniz gibi Yeşilçam Sineması...

Böyle hoş bir karşılamadan sonra bir yan odada sanki kendi oturma odanızdaymışçasına samimi bir ortamda izliyorsunuz filminizi. Üstelik de sinemanın politikası gereği, bütün salonlarda gidip izleyebileceğiniz türden filmler yerine daha çok, düşük bütçesi gereği fazla vizyon şansı bulamayan ama özellikle sinefillerin kaçırmaması gereken türden filmler seçiliyor ki, hiç dikkatimi çekmemiş, çok az insanın bildiği/izlediği pek çok şahane film izlemişimdir o minicik sinema odasında.

Arada, geçmiş yıllarda çekmiş olduğum fotoğrafları dönüp dönüp karıştırmayı çok severim. İyi bir fotoğrafçı olmasam da, fotoğrafladığım karenin o ânını çok iyi hatırlarım. Hangi gün nerde nasıl çektiğimi, yanımda kimler olduğunu vs... Şimdi yeniden fotoğralarım arasında dolanırken bu iki resimle karşılaştım, o güne gittim, bu büyülü sinemaya gitmeyeli benim için uzun sayılabilecek bir zaman olduğunu farkettim. Ve bu güzel sinema üzerine iki satır karalamak istedim.

Haftasonu yapılacaklar listesinin ilk sırası belli oldu sanırsam:) Tabi ki yine Beyoğlu, hep Beyoğlu...

12 yorum:

Brajeshwari dedi ki...

Bende sokak sinemalarını seviyorum.Digerleri her ne kadar daha konformist görünse de, çıktığımda bir uzay boşluğunda -aynalar- gürültüler ve fast food dükkanlarının kokusu arasında kalıyorum.Sanırım izlemek ve izlediğini yaşatmak farklı şeyler..

Yeşilçam Sineması ziyaretini yine paylaş bizimle Zeren...Ne izledin, neler değişmiş, kimler vardı sinemasever, İçeride nasıl bir enerji vardı..

Sevgiler benden..

yeliz dedi ki...

benim için sinema Emek sineması!! ilk defa Eşkiyayı izlemiştik orada ilkerle. Beyoğluna çıkıp filmin muhabbetini yapmıştık. şimdi emek sinemasını hatırladım, çok özel bir yer orası

:)den dedi ki...

Zerenciğim o kadar şahane sinema yazıları yazıyorsun ki... yine yeni yeniden yazmadan geçemedim. "Sokak sinemaları"... çok beğendim bu ismi.
Beyoğlu'nun o büyüleyici atmosferini, sokak sinemalarını, bir sinefilin film sonrası yaşamı algılama biçimini çok hoş kaleme almışsın.
Benim de Beyoğlu'nda yapmaktan en çok keyif aldığım etkinlik; sinema sonrası Ara Cafe'de çikolatalı ıslak kek eşliğinde kahve yudumlamak, izlenen film hakkında derin bir sohbete dalmak ve günün anısına Beyoğlu pasajlarındaki dükkanların birinden küçük bir obje satın almak!
Soğuk bir Ankara gününde içimi ısıtan bir yazıydı, teşekkür ederim.
Sevgiler...

Sibel dedi ki...

Yazsam aynı şeyleri yazardım diyeceğim bir yazı yine.. Alışveriş merkezlerindeki sinemaları ben de sevmiyorum Zerenciğim, hem o kadar konfor istiyorsam evimde seyrederim diye düşünüyorum, yumuşacık kanepemde. Değil mi ama? Sokak sinemalarının tadı bambaşka.. Hele filmden çıkıp da kalabalıkta yürümek, bir kafeye girmek.. Çok güzel anlatmışsın, kalemine sağlık.

durutarifler dedi ki...

Bizim için artık sinema sadece fast kültürü ile birleşen sinema demek ve daha çok oğlumun seçimleri doğrultusunda.
Bizde bu nedenle pek sinemaya gitmiyoruz. Eşimle film arşivimizden bir film seçip laptopa yükleyip , yatağın içine girip , ışıkları da kapatıp film seyrediyoruz.
Sinemada ki haz tabii ki yok ama biz böylede zevk alıyoruz.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Geçen sene Kim Ki-duk'un filmini Yeşilçam sinemasında izlemiştim. Doğrusu oraya çok yakışan bir filmdi.
Evet, benim de tercihim sinema olan sinemalar.
Yine de konfor için değilse de, seyretme becerisi bakımından biraz daha düz açılı bir salonu tercih ederim. Orada bazı açılarda oturmak, film sonunda ilginç bir vücut biçimi almaya neden olabiliyor.
:)

ruhdagı dedi ki...

"Bir filmden çıktığım zaman direk sokaklara karışmak isterim ben. Hele de izlediğim film içimde hala son bulmamışsa, kendime gelmek için, düşünmek için biraz zamana ihtiyacım varsa, dolaşmak isterim, kaybolmak isterim o kalabalıkta" demişsin.
Duygularıma tercüman olmuşsun ve bu duyguları yaşatan yegane sinemalar Beyoğlu'nda ki sinemalardır.

İstanbul'u seviyorum :)

aslı'nın mutfağı dedi ki...

Beyoğlu'nda sinemaya gitmek çok keyiflidir, hele de çıkışta sokaklarda gezmek, hiç bir yerde oranın havası yok.. Ben de haftasonu planıma dahil edeyim en iyisi.. Teşekkürler Zeren'cim!

:)den dedi ki...

Zerenciğim "Uluslararası Arkadaşlık Ödülümü" aldım. Blogumda ödülümü gururla yayınladım. Çok teşekkür ediyorum.
Sevgiler...

:)den dedi ki...

Bir küçük not daha, Kitap Kurdu Özlem'in bloguna "Masumiyet Müzesi" ile ilgili bıraktığın yorum çok güzeldi. Sadece sinema yazılarını değil, kitap eleştirilerini de çok beğendiğimi söylemeliyim.

zero dedi ki...

Burcucum elbette yeni resimler ve yeni hikayelerle bundan sonraki ilk Yeşilçam sineması maceramı da paylaşmak isterim. Ben de merak ediyorum şimdi acaba yeni değişiklikler, düzenlemeler var mı acaba diye.

Yelizcim benim için de Emek Sineması çok özeldir. Hele de festivaller sonrası (bütün festivallere ev sahipliği yapar genelde) yer gösterici amcalarla da ahbap olduktan sonra gönül bağım daha da arttı o sinemaya. Bir Emek bir de Beyoğlu Sineması, ikisi de beyoğlu'nun en eski sinemaları zaten.

Güldencim çok teşekkür ederim güzel sözlerin ve beğenilerin için. Filmler ve kitaplar benim en birincil tutkum, ne mutlu bana eğer hissettiklerimi doğru bir ifadeyle aktarmayı başarıyorsam... Ara cafe'yi ben de çok severim hele de bahar ve yaz aylarında masaları postanenin önüne doğru dışarıya attıkları zaman. Gelip geçeni izleyerek sokak kedilerinin arasında bir şey yudumlamak ve sohbet çok keyiflidir. Umarım bir gün bu keyifleri birlikte de paylaşabiliriz:)

Sibelcim aynı duygular içinde olduğuna eminim zaten. Ben de konfor istiyorsam pufidik koltuklarımdan daha iyisini bulamam. Zaten evde film keyfinin yeri de bir başkadır:)

sevgili Nilay siz en güzelini yapıyormuşsunuz. Neden sinemaya gitmek istemediğinizi çok iyi anlıyorum:) battaniye ya da yorgan altında film izlemekten keyiflisi olabilir mi?:)

Sevgili Ekmekçikız, tesbitinde çok haklısın, benim de filme geç kalıp çok eğri büğrü yerden izlediğim zamanlar olmuştu. Ama her güzelin bir kusuru da olur öyle değil mi? Bir kere o hatayı yaşadıktan sonra her seferinde erken giderim o sinemaya ki, en iyi yerde oturabiliyim. Bilmeyenlere ufak bir not: Yeşilçam sineması'nda biletlerde yer numarası yoktur,herkes beğendiği istediği yere oturur ama tabi sona kalanlar da her zaman olduğu gibi dona kalır:)

Sevgili Ruhdağı, ben de İstanbul'u seviyorum, sıkıldığımı bu şehrin beni çok yorduğunu hissettiğim zamanlarda da hemen onu sevmemi sağlayan nedenlerden bir hediye sunuyorum kendime, bir sinema bileti, bir tiyatro ya da boğaz kenarında bir kahvaltı keyfi gibi... sonra hemen yine ohhh diyorum, seviyorum ben bu kenti:)

Aslıcım bakarsın bir gün karşılaşırız beyoğlu'nda, tanışmasak da gülümseriz belki birbirimize. Bak bir oyun oynicam şimdi; Bundan sonra beyoğlu'nda yürürken bana kendi kendine gülümseyen bir kadına raslarsam, belki de bu Aslı'dır diyicem:)

Adsız dedi ki...

Harika yazmışsın yine Zerencim. Ellerine yüreğine sağlık. Kitaplara ve okumaya düşkün olduğum kadar sinemaya hiç düşkün değilimdir. Seyretme yerine okumayı tercih etmişimdir her zaman. Ama sayende artık seyredeceğim. O kadar güzel ve teşvik edici yazıyorsun ki, insanı meraklandırıyor.

Teşekkürler.... Sevgiler....