5 Şubat 2012 Pazar

Bir şehir ve ben...

Bir şehir seçmek istiyorum bu aralar. Kocaman dünya haritasını önüme alıp, bir şehir seçmek. Sonra o şehrin içinde kendimi hayal etmek. Sırtımda çantam, boynumda bir fotoğraf makinesi, elimde olmazsa olmaz minik not defterim. Uçsuz bucaksız sokaklar, caddeler, bulvarlar, meydanlar... Mümkün olduğunca yürümek, yürümek, yürümek... Ayaklarım bir fil ayağı olana kadar. Yürümenin yorgunluğunu ancak keşfedilenlerin büyüsü unutturabilir. Bizzat tecrübeyle sabittir.

Ama en çok pazarlarını keşfetmek isterim o şehrin. Sofraların hangi meyvelerle, sebzelerle renklendiğini, hangi baharatlarla lezzetlendiğini görmek, toprağın, denizin, havanın o şehrin insanlarına nasıl bir bereket sunduğuna şahit olmak.

Böyle bir sokağa kurulmuş olsa o pazar...

İflah olmaz bir hamurişi sever olarak çayımın, kahvemin yanına gidecek en bilmediğim hamur lezzetleriyle buluşmak için pastanelerini gezmeliyim sonra o şehrin. Ekmek kokularını duymalı, şekillerini hafızama kazımalıyım. Yıllar yıllar evvel taa çocukluğumda okuduğum Ekmekçi Kadın'ın hikayesinin ruhuma işlediği o 'ekmek masalları'nın peşinde koşmalıyım. Şimdi şimdi farkediyorum ki, ekmek kültürü olmayan kültürlerle aramda 'ait olamamak' üzerine kurulu bir mesafe var, hiç kapanmayacak. Fırın ve pastane kokularında tarifi imkansız bir samimiyet ve aşk büyüsü olduğuna şiddetle inanıyorum. İtiraf ediyorum, tam da bu yüzden bir fırıncıya koşulsuz şartsız aşık olabilirim, etrafındaki o kokunun hatrına:) Ha bir de kitapçılara tabi. Onlar listenin daima birinci sırasında:)

Denize uzanmış olsa bütün evler...

Bir Nazlı Eray romanı kahramanıymışım gibi şehrin karşıma çıkarmasını hayal ettiğim, kimi hayatta kimi çoktan başka diyarlara göçmüş yaşam kahramanlarını düşlemek sonra... Sınırsız bir hayalgücüyle, sonsuzluğun özgürlüğüyle... Doğumun değil, yaşamın o şehre bağladığı insanlar olmalı düşlediklerim. Hayatlarının bir zamanında o şehirde iz bırakmış, yaşadıkları şehirle bütünleşmeyi bilmiş insanlar.

Prag olsa o seçeceğim şehir misal, Kafka'yla buluşmadan ayrılmak mümkün olabilir mi hiç? Ben bu şehri biraz da onunla sevmedim mi? Saatlerce oturup romanlarını yazdığı, adeta bir parçası haline geldiği kafede bir kahvenin tadını paylaşmalı mutlak benimle. Yoksa imkanı yok rahat bırakmam ruhunu:) İki yıl kadar önce Nazlı Eray'ın Kayıp Gölgeler Kenti'ni okurken tarifsiz bir hayranlık beslediğim Mucha Kadınları'nın izini sürmeliyim sonra Prag'da.

Sarıların arasında kaybolmak mesela...

Ya da minicik bir kasaba olmalı belki. Hayal edilen bir şehrin kuytu bir köşesinde, bir dere kenarında kalıvermiş, eski bir kasaba. Sadece 50 yaş üstü insanların yaşadığı, gençlerin daha hareketli 'merkez'lere kaçtığı dingin bir kasaba. Sırtımdaki çantadan, boynumdaki fotoğraf makinesinden, etrafa yönelttiğim hayranlıkla karışık şaşkın ifadelerden ve gençliğimden turist olduğumu anlayan, elinde pazar filesi evine dönen teyze, sıcak bir gülümseme bırakıverse deklanşörümün içine.

İşte böyle, bir şehir seçmek istiyorum bu aralar. Gitmek için zaman ve fırsat bulup bulamayacak olmanın ötesinde gitmeyi hayal etmek istediğim bir şehir.

Her yıl bu zamanlarda böyle bir kurt gelip düşüverir benim içime. Gitmek kadar gitmeleri düşlemeyi de severim ben. Her gidiş, sadece o yolculuğun kendisinden ibaret değildir asla. Öncesinde hayal edilen, düşü kurulan zamanlardan başlar, yoldan dönülüp yaşananların etkisini devam ettirdiği zamanlarla son bulur.

Yolun fikri içinize düşmeyegörsün...

15 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Beni de al yanına, tabanlarım şişene kadar yürümeye razıyım:)

Tuna dedi ki...

Belkide yolculuk yerine yolun kendisi,varmak değil de gitmektir özlenen.Hoş,gidince de dönmeyi özleriz ama o da güzel:)

bozbek dedi ki...

İskoçya olmalı belki.. Ya da Mısır..

Işın dedi ki...

Sevgili Zeren,

Ortak noktlarımız olduğunu hep biliyordum ama bu yazıyla anladım ki sen benim hayallerimdeki seyahat arkadaşısın. Yorgunluktan ölene kadar yürümeyi severim ben de seyahatlerde. Ancak o zaman gezmenin tadına varabilirim İstanbul'da bile. Kolay kolay herke ayak uyduramaz bu tempoya. Girilmedik bir sokak kalmasın isterim. Fırınlar beni mıknatıs gibi çeker. Sanki ülkelerin ruhu o hamur işlerinin içine gizlenmiştir. Pazarlarda büyülenirim.

Şu aralar bir Endülüs rüyam var benim. Karış karış gezmek istiyorum
o şehirleri, sokakları. Hadi gel beraber gidelim bu bahar :)

zero dedi ki...

Leylak Dalım gel hadi, ya da ben mi gelicem, acaba öyle mi olacak?:)

Sevgili Tuna, yolun bizzat kendisi, aslında yolda olma hali özlediğim. Bakalım bu sene yolumuz nerelere düşecek?:)

Sevgili Bozbek, İskoçya yeşiliyle yağmuruyla o kadar çekiyor ki beni kendisine anlatamam. Mısır'sa başka bir zamanımın rüyası:)

Sevgili Işın, geçen bahar Barselona'daydım ve inanılmaz keyif aldığım, tükenene kadar yürüdüğüm, muhteşem bir yolculuktu. Ve inanır mısın bu satırları yazarken hayalini kurduğum yerlerden biri Endülüs taraflarıydı. Çok çekiyor beni o taraflar, o ateş, o gizem, o kıvraklık. Şu an önümü görebilsem inan hemen evet derdim sana, hiç düşünmeden. Sadece belirsizliklerim var. hele bir netleşeyim bir ay içinde, neden olmasın:)

BAYKUŞ GÖZÜYLE... dedi ki...

Sanki benim duygularıma tercüman olmuşsun Zerocu...
Kafka ile olan kısma mutlaka katılıyorum kafede arka masada bir gölge olarak bile bulunabilirim:)
Bazen gitmeyi çok derinden isterim,gidersem belki geriye dönmeyebilirim...
Yol deyince hep Kavafis'in ''Şehir'' şiiri gelir aklıma;
Başka bir ülkeye, başka bir denize giderim, dedin
Bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.......diye devam eden:)

Melange dedi ki...

Zero, o kadar güzel anlatmisin ki, hani bende bir gezi programi yazsam buna paralel olurdu..Leylak dali'da geliyormus bak, nolur beni de alin..:)hic zorluk cikarmam ben..:)

A-H dedi ki...

"Yolun fikri içinize düşmeyegörsün..." bayildim bu cumleye :)
yazdiklarini okuyunca bir Akdeniz ulkesi olmali gidilecek yer diye dusundum nedense :)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Bakalım, yola düşmek fikri bu defa seni nereye götürecek?
:)

yeliz dedi ki...

benim de bu aralar uzun yolculuklara çıkasım var, allah hayra çıkarsın:)

Arzu Pınar dedi ki...

Anlatımınız çok güzel, akıcı, sıcak.

Vladimir dedi ki...

Yol fikri düştüyse eğer bizlere de iyi yolculuklar demek mi düşer acaba? Dönüşte hazırlanacak güzel bir yazıyı bekleyebilir miyiz acaba? Bir şehre dair izlenimleri okumayıs everim ben de, yabancısı olduğu bir şehrin sokaklarında gezsmek kadar çok keyif alırım hem de.

Yasemin dedi ki...

Ohhh Harika... paylaşımın için teşekkürler.

laleninbahcesi dedi ki...

LEYLAK'la bir Prag düşümüz var, Kafkanın Evini ziyaret edesimiz var tarihi yok ama olacak. Sende gelirsin belki Zero'm

Zeynep Özmen Ünlü dedi ki...

Benim için İsviçre olmalı o ülke, doğduğum şehir olsun, evlerin önünden geçerken, kahve kokuları gelsin burnuma, sosis kokuları...
Tereyağında pişmiş çörekler...
Yaşlılar dedin ya... ne kadar çok şey var duyacak onlardan, sohbet herşeyden daha doyurucu. Belki o yüzden İsviçre... İrlanda'da olabilir. Soğuk ama yeşilin her tonu, diğer bir renkte kırmızı rengini vermiş yanaklara, gayet mütevazi bir kasaba hayatı...

Zerencim, bu arada sen eğer bir roman yazsan, ya da denemelerini bir kitap haline getirsen, benim için Orhan Pamuktan sonra ki sıraya oturursun... ne zamandır diyicem , yerini bekledim. Bu yazını okuduktan sonrada şimdi zamanı dedim.

sevgiler