Sabahattin Ali okumanın ne kadar acıtan bir şey olduğunu unutmuşum ben. Geçtiğimiz hafta satır satır bunu hatırlarken bir yandan da kendi Sabahattin Ali günlerimin geçmişine doğru bir yolculuğa çıktım. Of ki ne of!
Hayatımdaki çok sevdiğim birkaç kadının sanki sözleşmişler gibi - ki tanımıyorlar birbirlerini - Sabahattin Ali okumalarına şahit oldum bu aralar. Hem de tek bir romanını, Kürk Mantolu Madonna'yı. Bu bir işaret olmalı, yeniden okumaya ne dersin diye bile soramadan kendime, bir de baktım 30. sayfada buluverdim kendimi. Sonrası zaten su gibi akıp gidiverdi. Lakin biraz acı bir su...
Türk edebiyatının da, Sabahattin Ali külliyatının da A'sı gibidir Kürk Mantolu Madonna. Okumadan hep bir şey eksik kalır. Ancak okunduğunda hissedilecek bir eksikliktir o.
Neredeyse 8-9 yıl evvel ilk okuduğumda, Kürk Mantolu Madonna karakterinin, aşka, sevgiye, bağlanmaya yani bunların romanda kimlik bulduğu Raif karakterine olan yaklaşımını kendime çok uzak bulmuş, anlamakta zorlanmış, sorgulamıştım çokça. Şimdi, yaşanmışlığıma bu kadar yıl daha ekledikten sonra o güzel kadını, aslında belki daha duygusuz, daha soğuk görünen ama özünde içindeki kocaman boşluğu doldurma çabası içindeki o yalnız kadını, çok daha iyi anlıyorum. Aynı romanı farklı zaman dilimlerinde okumanın hep farklı tatlar bıraktığını bilirdim de, bu kadar derinden tecrübe ettiğim hiç olmamıştı. Yıllar beni daha naif, saf, hesapsız kitapsız aşık Raif'ten, bir insanın bir başkasını sonsuz bir derinlikte sevebileceğine İNANMAYAN, temel sorunu İNANMAK olan Kürk Mantolu Madonna'ya daha çok yaklaştırmış. Büyük aşklara, sevgilere hala inancım tam ama buna ne kadar inanıyorsam, her sevginin bitebilirliğine de aynı oranda inanıyorum. Biri hariç...
Bana sorarsanız, hayatta bitmeyen, tükenmeyen tek sevgi anne-babanın çocuğuna beslediği sevgi. Çocuğun bile anne-babaya olan sevgisi değil. An geliyor çocuğun, annesine-babasına beslediği sevgi bile bitebiliyor ama anne-babanın sevgisi her şeye rağmen, tüm hatalara, hasarlara, acılara rağmen yerinde kalıyor. Elbette istisnalar vardır, lafım onlara değil.
Düşünüyorum da Sabahattin Ali, ben seninle tanışmayı ne çok isterdim ya! En çok sevdiğim öykün Değirmen, Kuyucaklı Yusuf'un çatır çatır hikayesi, sonra bu... Kürk Mantolu Madonna...
Sen ne kıymetli, ne içli adammışsın! Sen, "hareketsizliğin, korkuya dayanan tereddütlerin zararlı olduğunu, ileriye atılmayan her adımın insanı geriye götürdüğünü ve yaklaştırmayan anların muhakkak uzaklaştırdığını" bilen koca yürekli insan! Sen de bu ülkeye ne yazık ki çok gelen insanlardansın. Gittiğin yerde kıymet bilenlerin daha çok, sırtından bıçaklayanların hiç yoktur umarım!
Ha bir de... Orda da hâla yazıyor musun acaba? Umarım...
13 yorum:
Zeren, ne güzel yazmışsın yine! Yazdıklarının-ya da yazmadıklarının- yolunu gözlüyorum ben biliyor musun? Yazsa da diyorum şöyle keyiften dört köşe olsam. Aynı kitapta kesiştiğimizde kendimden öte senden dinlemek çok güzel oluyor o satırları. Raif'e hüzünlendim ben yine şimdi senin satırlarından:)
Güzel bir Pazar gecesi geçiresin emi!
Sevgiler
Özlemcim canımsın:) Biliyorsun ki sen "o kadın"lardan birisin. Okudukların, paylaştıkların hep bende, takipte:)) Bir de şunu düşünüyorum aslında Sabahattin Ali okurken... Çok bildik hikayeler belki ama zaten edebiyatta önemli olan o duyguların nasıl anlatıldığı ya.. işte bunu o kadar içli başarmış ki, son 20-30 sayfadaki o kıvranmaları birebir yaşadım ben sanki.
Çok öperim seni, güzel bir hafta olsun:)
O trajik ölümü kaplıyor aklımı evet, Kürk Mantolu Madonna'dan sonra o ölüm.
Biriciktir onun kalemi.
Ben okurken Raif Bey'e çok kızmıştım...Neden neden diye.
Zero inan bana yazıyorlar , yazmasalar Yaprak Dökümü beş sene oynarmıydı. Rahmetli Raşat Nuri ahiretten yazıp yaprak yaprak gönderdi zaar dedimdi)))
Seviyorum seni çok da özledim
zerencim nasıl bir tesadüf! sende görüp aklımda kalıp, bu kız okuyorsa okunur deyip hızlıca satın aldığım bu kitap, popüler bir kaç kitabın arkasında sıra bulmuştu kendine. Ve bu akşam kuvvetle muhtemel elimdekini bitirip bu kitaba başlayacaktım. tam zamanıymış demek ki:)
sevgiler
zerom, ne güzel yazmışsın. çok severim kürk mantolu madonna'yı. ilk okuduğum zaman boğazımdaki düğümü çözmem zor olmuştu. kendimi sorgulamıştım okurken. en iyi yine okumak.
"hareketsizliğin, korkuya dayanan tereddütlerin zararlı olduğunu, ileriye atılmayan her adımın insanı geriye götürdüğünü ve yaklaştırmayan anların muhakkak uzaklaştırdığını bilen koca yürekli insan!" derken ne kadar da doğru söylüyorsun,ne kadar güzel yazıyorsun.Duygularıma tercüman oluyorsun.Yürekten teşekkürler...
Öylesine güzel bir anlatım olmuş,teşekkürler güzel kızım Zeren.Sevgiyle kal...
Kürk Mantolu Madonna benim edebi eser anlayışımda bir numaradadır.
Çok etkileyici ,etkisi çok kuvvetli ,insanın üzerinde o ağırlığı bırakabilen bir yazardır Sabahattin Ali.
Son cümlelerine de içtenlikle katılıyorum Zerencim,ben de umuyorum ki gittiği yerde kıymeti biliniyor ve yazmaya devam ediyordur...
Zerocum, uzun zamandır blogunu takip edemiyorum. Aslında hep yazını okumaya başlıyorum, ama maalesef yarım kalıyor. tam bıtıremedıgım ıcınde yorum yazamıyorum. sımdı ogle tatılımı sana ayırdım. umarım bölen olmaz.
sevgi konusunda soyledıgıne gonulden katılıyorum. ben Ali'yi bu kitabıyla tanıdım ve cok sevdim... digerlerini de mutlaka okumak istiyorum.
sevgiler.
Sevgili La Luna Bir Yer, evet o trajik ölüm... Timsahlar misali kendi çocuklarını yiyen bir ülkenin evlatları bizler... Neyseki yazdıkları bizimle...
Lale Ablacım, ben de seni çook seviyorum ve çok özledim. Yeni haberlerim var, arayıp anlatacağım, kendimi bir yola koyayım, ilk fırsatta bir sinema partisi daha yaparız artık:))
Yelizcim, boğazında bir yumru seni bekliyor olacak o zaman, hazır ol... Sana keyifli okumalar, sonra paylaş muhakkak düşüncelerini. Bazen yorum bırakacak zamanı bulamasam da okuyorum haberin olsun;) sevgiler canım...
Edie'm, sorgulamamak mümkün mü? Hele şimdi, hele bu yaşımda çok daha anlamlı geldi her satır... öperim seni kocaman...
Sevgili Yeraz, çok teşekkür ederim, tüm güzel sözlerin için... yürekten sevgiler:)
Sevgili Nehire, çok ama çok teşekkürler, sevgiler benden:)
Nathalieciğim, öyküleri, hele Değirmen de çok başkadır, çok iz bırakıcıdır. Bu arada sana da yazacağım ilk fırsatta, haberlerim var, ipucu: artık yakınına geliyoruuum:)
Zeynepciim, sanırım aynı dertten muzdaribiz. Ben de bu aralar çok yoğun bir temponun içindeyim, doğru dürüst kimseleri okuyup yazamaıyorum. ben de sana kocaman tebrikler göndermek isterim geç de olsa. Gelebilmeyi çok istemiş olsam da, bu tempoda çok zordu. Evet canım ben Nişantaşı tarafına geliyorum, henüz başlamadım, haftabaşına:) yazıda bahsettiğimde deneme için gitmiştim iki gün. Bizim meslekte işe alınmak öyle görüşmeyle falan olmuyor, mutfakta deneme yapmadan almıyorlar:) Evet Nişantaşı'na geliyorum ve çoook mutluyum bundan. Detayları, neresi olduğunu falan yazacağım sana. Nathalie'yi senii Lale Abla'yı hepinizi bekliyorum artık:)) Bu arada organik pazarla dediklerine katılıyorum kesinlikle ve o bahsettiğin yetiştiricilerin iletiişim bilgilerini öğrenmek isterim kesinlikle. Ama bütün bunların ötesinde Şişli'deki organik pazarda benim hoşuma giden pazar ortamı olması. Sebzenin meyvenin ne olduğu inan biraz ikinci planda kalıyor. ordaki o sıcaklığı çok seviyorum. ve işte tam da bu yüzden bazen bir şey almadan sırf o ortamı solumaya gidiyorum. Çok güzel olmuş, sayfamda vakit geçirmen, uzun zaman sonra bu şekilde de olsa iki laf etmiş olduk:) sevgiler çok çok...
yazıyordur be kuzum. insan duygularını yazıyor hep bir yerlere, defter bulamazsa eline, o da yoksa kalbine. beden kalbe engel değil...
Bence de bitmeyen tek sevgi anne baba sevgisi. Onların sevgisi saf sevgi. Evladı ne kadar kötü olursa olsun sevilmeye değer gören sevgi.
Yorum Gönder