Klasik, olağan, kaçınılmaz bir mutfak diyaloğu:
- Bu kadar yoğun bir tempoda çalıştıktan sonra insan o kadar yoruluyor ki eve gittiğimde kılımı bile kıpırdatmak istemiyorum vallahi.
- Gerçekten öyle ama biraz sosyalleşmeyip dışarı da çıkmayınca o zaman da mutsuz hissediyor insan kendini.
Bin kere hissettiğim, milyon kere arkadaşlarla benzeri sohbetleri yaptığım bir durumdur bu. Tüm mutfak ahalisi benzer ikilemler arasında kavrulur durur.
Pazar günü bir sonraki haftanın çalışma saatlari belli olduğunda bu hafta 08.00-17.00 arasında çalışacağını öğrenen Zeren, hele ki günlerin böyle uzun olduğu yaz günlerinde mutfaktan erken çıkacağına sevinir. Tüm hafta akşamları onun olacaktır. Mutfak cadısı Zeren'in haricindeki diğer Zeren'lere de vakit kalacaktır.
Hafta başlar. Tüm günler deli bir koşturmacayla geçer. Saat 17.00 olur ama Zeren asla 17.00'de mutfağı terkedemez. 18.00 civarı "ee yeter artık çıkayım, yoksa açtığım gibi mutfağı da ben kapatıcam" diyerekten çıktığında o an hayatta kendisini heyecanlandıran üç şeyin olduğunu keşfeder. Yatağı, yastığı ve yorganı:) Yorgun bacakları sereserpe bir yatağa - ya da hadi koltuk da olur - sermek, dokuz saatini mutfakta pire gibi geçirmiş bir mutfak cadısı için en tarifi imkansız hazdır.
Ama Zeren ne yapar? Böyle pofuduk, konforlu hazlara kendini kaptırmaz. İçindeki büyük motivasyon damarının sesini sonuna kadar açar ve mutfak-ev arasındaki 15 dakikalık yolda yorgunluğu bir elbise gibi üzerinden çıkarması gerektiğini, yoksa ev-iş, ev-iş arasında yaşanan hayatların bir süre sonra nasıl kendini sıkmaya başladığını hatırlar.
Bendeki motivasyon damarı hayli güçlü bir damardır. Öyle ki adamı Harry Potter'ın sihirli değneyi deymiş gibi bir anda olduğu ruh halinden çıkarıp başka bir 'ruh'a sokabilir. Değnek işe yarar, Zeren bir güzel süslenir püslenir ve haftanın iki gecesi çoook keyifli sofraların ortasına bırakıverir kendini. Evet, yine sofra ama bu sefer pişiren değil, pişirilen taraftaydım:)
Cuma gecesi çok keyifli bir yağmur vardı İstanbul'da. Caddebostan'da, insana kendini Alaçatı'da hissettiren mavi beyaz tahta beyaz masalarla ve çok sevdiğim fenerlerle süslü olan bir meyhanede sohbet, kahkaha, rakı, meze, aşk, gözyaşı, Barselona, deja vu ve hatıralarla harmanlanmışken gecenin sonunda yağmurlu İstanbul kaldırımlarına ayak basmak... Çakır kafa yağmurda ıslanmak... Güzel, hem de çok güzelmiş! Üstelik sadece üç gece evvel yine aynı mekanda, bu sefer de çok güzel bir arkadaşlığın temellerini atarak geçirdiğim keyifli gecenin tadı hala damağımdayken...
O gece, 1 Temmuz gecesi çok sevdiğim dostlarımla kadehimi kaldırırken "hadi temmuz ayı için dileklerimizi dileyelim" dedi yine can dost. Geçen zamanda birlikte pek çok dileğin kadehini kaldırdık, pek çok gerçekleşen hayalin kutlamasında yine çınlayan kadehlerde hep birlikteydik. Aşkla çok içten dilediğim dileklerim vardı yine o gece. Çok fazla batıl inancı olan biri değilimdir ama "söylersen dileğin gerçekleşmez" batılına uyup şimdilik dileğimi kendime saklıyorum:)
Ama hepimiz için dileğim, Temmuz'un hayallerimizle birlikte gelmesidir, kim ne istiyorsa, diliyorsa...
6 yorum:
Bu güzel dilek için çok teşekkürler :)
Oh ne güzel, hayata bakışınız hep böyle olsun, motivasyonunuz bol olsun:) Ben o kısır döngüden kurtaramıyorum bazen kendimi neyse ki oğlum Deniz hemen tutuyor ellerimden bırakmıyor, birlikte eğleniyoruz ama daha çok o eğleniyor.
biz de muhtemelen o saatlerde sahilde denizden esen meltemin eşliğinde Arca ile koşturmaca oynuyorduk:)))
Hangi meyhane? Ben o sokakta Mykanos'un üzerinde çalışıyorum da ondan soruyorum :) Temmuz Mayıs'la birlikte en sevdiğim aydır, hepimize iyi Temmuzlar...
Sana çakırkeyif olmak da yakışır Zerencim.
İş yoğunluğunun ardından biraz nefes alıp , neşeli saatler geçirmene sevindim,ardı arkası kesilmesin inşallah , diyelim...
Sevgiyle...
Sevgili Vladimir, ne demek büyük zevkle :)
Sevgili Fadiş, işte herkesin farklı da olsa oluyor aslında böyle elinden tutan bir şeyler. Senin oğlun, benim işim, eşim dostum vs... Hiç eksilmesinler yanımızdan, etrafımızdan...
Yelizcim sizinki daha güzelmiş :))
Sevgili Eliff, biz Kavala'daydık. Mykanos'la Kavala arasında hangisine otursak diye kaldık, en sonunda Kavala'da karar kıldık ama severim Mykanos'u da:) o kadar yakınız demek ki :)
Sevgili Natali, ah bi görsen bana çakırkeyiflik nasıl yakışır, sadece ve sadece gülerim bolca, tek etkisi bu olur:) sevgiler benden...
Yorum Gönder