17 Ekim 2010 Pazar

Prag'da bir pazar günü!

Prag sokaklarındaydım bugün. Panorama Otel'in köhnelik kokan duvarları arasında uyandım; karşımda sisler altında kalmış muhteşem Prag manzarası... "Sonradan bu sisin, kentin sabah ve akşam makyajının bir parçası olduğunu öğrenecektim."

Evropa Hotel'in o yüzyılı aşkın pastanesinde kahve içtim, çayımı yudumladım, içi böğürtlen reçelli mis gibi kokan palaçinkam eşliğinde. Eskiyi ve yeniyi, tarihi ve bugünü, sokaklarında, caddelerinde her ne yaşanmışsa her birini içinde barındıran, gören gözlere okuyan bu büyülü şehrin ruhunu içime çektim.

Aynı zamanda Seul'deydim. Uzak Doğu'nun o gizemli, biraz mistik, biraz da aristokrat şehri Seul'de... Çok şaşkın, fazlasıyla da meraklı bir ben vardı o şehirde de. Seul'de ölülere yer olmadığını öğrendim; sonra ölülerin küllerinin kavanozların içine konup şehir dışında bir tapınakta raflara yan yana dizilerek saklandığını... Ölünüzü ziyaret etmek istediğinizde rutubet ve insan kemiği kokan bu tapınakta bir kavanozun önünde durmak ve ona yazmış olduğunuz mektubu sunmak... Kavanozlara kapatılmış ölüler... "Tanrı'nın aktar dükkanı gibi bir yerdi gittiğimiz tapınak."

Şaşırmayın ama tek bir güne, kısacık bir pazar gününe bir şehir daha sığdırdım. Aynı zamanda Sicilya'da, Etna Yanardağı'nın dibine kurulmuş Catania'daydım yani İtalya'da. Eski bir manastır olan kentteki üniversitenin bir bölümünün Etna'nın püskürttüğü lavlardan yapıldığını öğrenmek, o duvara konan benim olmayan bir elin aldığı lav sıcaklığını sanki kendi elim deymişçesine hissetmek...

Evet bugün öznesinin kendim olmadığı ama benmişçesine derinden hissederek yaşadığım pek çok yolculuğa çıktım. Üstelik önce odamda pencere kenarında, sonraysa minik bir çay bahçesinde bir, Orta Avrupa'nın gizemli şehri Prag'da, bir, Uzak Doğu'nun mistik kenti Seul'de, bir, İtalya'nın ateşi Sicilya'daydım. Edebiyat böyle bir şey işte. Bilet niyetine kelimelere tutunup dünyanın ekseninde defalarca bile dolaşmanız mümkün.

Benim uçağımın adı Kayıp Gölgeler Kenti, pilotu Nazlı Eray, biletimse onun kelimeleriydi. Ekim ayının bu güneşli pazar gününden tam bir yolculuk sarhoşu ve yorgunu olarak çıkıyorum. Aslında sarhoşluğum gidip gördüğüm(!) yerlerdense öğrendiklerimden oldu diyebilirim. Bu büyülü Orta Avrupa şehrinden gelip geçmiş ve sokaklarına, kaldırımlarına, kafelerine, köprülerine, kiliselerine, kapılarına, pencerelerine iz bırakmış insanlarla, Franz Kafka'yla, Joseph Stalin'le, ünlü oyuncu Sarah Bernhardt'la ve onu Cleopatra olarak çizmiş olan ilk ressam Alphonse Mucha'yla ve bu insanların hayatlarından gelip geçmiş ünlü ünsüz pek çok isimle tanıştım, çoğu hüzün ve trajedi kokan hayat hikayeleriyle yüzleştim. Sarhoşluğum ve yorgunluğum bundandır.

Bu kitabın bende çok derin izler bırakacağını biliyordum. Yazın ortasında elime alıp okumaya başladığımda daha ilk satırlarda bunu hissetmiş ve neredeyse kıyamamıştım okumaya. İlk sayfalardan ruhuma geçen kar, kış ve yağmur kokusunu içimden atamamış, okumak için mevsimin dönmesini beklemiştim. İyi ki beklemişim. İyi ki çay bahçesinde kitap keyfi yaparken boynuma gri-mavi fularımı sıkı sıkı doladığım, her ne kadar tepede güneş de olsa üşümemek için paltoma sıkı sıkı sarındığım, ellerimi ısıtabilmek için her daim sıcacık bir çay bardağını kavramam gerektiği bu günleri beklemiş, sabretmişim.

Kalemine sağlık Nazlı Eray! Görünen o ki bu kış, sayenizde daha çok yolculuğa çıkacağım.

15 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Bu kitabı seveceğine emindim:))

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Sevgili Zero, okuduklarin kadar onlari senin anlatman etkiliyor beni... Hani tutku diyorduk ya... Iste o geciyor satirlarindan insana...
Sen sevdigin herseyi yapmalisin ve mutlaka bunlari yazmalisin sonunda... Bence...

A-H dedi ki...

gittikce merak etmeye basladim bu kitabi :)

Adsız dedi ki...

Harika bir yazı yine, kendimden geçtim okurken. Kitap kütüphanemde elimnde Paul Aster var, bitmek üzere. Sırada Nazlı Eray var, bu yazıdan sonra... Teşekkürler Zeren....

yeliz dedi ki...

ne güzel anlatıyorsun, hayran hayran okudum:)

laleninbahcesi dedi ki...

Mehtap ne kadar haklı... Bu kitap da var listemde, dün kitapçıdaydım... Bir Murakami okumak istedi canım, geçen yıl üç kitabını okumuştum arka arkaya .Bu kez Sınırın Güneyinde Güneşin Batısındayı aldım.

Şu an da ben de bir Nazlı Eray kitabı okumaktayım... Senin okuduğunu leylak dalı okuduğundan beri aklımda zaten ama sıra gelmedi henüz:)
Evet çok haklısın Edebiyat sihirli bir yolculuk...

Sevgilerimle

zeynep dedi ki...

Zerocum, çok güzel anlatmışsın her zamanki gibi! Bu yazıyı okurken bugüne kadar bana ne kadar çok kitap, ne kadar çok film aşıladığını fark ettim. Sen böyle güzel ve keyifli bir şekilde anlatınca, ben de öyle bir motive oluyorum ki her anlattığını okumaya, izlemeye çalışıyorum :)

Keşke diyorum bu yazılarını, gazetelerde dergiler görsek, daha çok insan faydalanabilse bu keyifli yazılardan, ya da kim bilir belki bir gün bir kitap haline gelirler :)

Bugday Tanesi dedi ki...

Bence de çok etkileyici anlatmışsın. Ve Mehtap'ın da dediği gibi her okuduğunu bize anlatmalı,yazmalısın.
İçinden geçen her kelime için teşşekür ederiz :)

www.macerakitabim.com dedi ki...

Anlattıklarınla tekrar gezebildiğime göre oturduğum yerden,diyorum ki sana bir de meditasyon ,yoga yazısı yazsan da benim de bu stresli halim uçup gitse bünyeden ne olur sanki:)

zero dedi ki...

Sevgili Leylak Dalı, ben de öyle:))

Sevgili Mehtap, gerçekten bir şeyi çok seversem ona tutkuyla bağlanıyorum ben sanırım. Bu da satırlarıma yansıyor. Daha evvel bir arkadaşım daha söylemişti aynı şeyi. Bir de artık şöyle bir durum oluştu zaten; sevdiğim bir şeyi yapıp da eğer sonrasında üzerine bir yazı yazmazsam o sevdiğim şeyden aldığım keyif tamamlanmıyor:) Yazıdan vazgeçmek yok!

Sevgili A-H merakının tavana vurduğu anda hiç vakit kaybetme ve okumaya başla bence:)

Özlemcim çok seveceğini adım gibi biliyorum;)

Yelizcim kitap öyle etkiledi ki beni, pazar günümü gerçekten sanki İstanbul'da geçirmiş gibi değildim o gün. Sonunda da bu satırlar çıktı işte, teşekkür ederim:)

Sevgili Lale, zaten Nazlı Eray "zehrini" içimize sevgili Leylak Dalı aşıladı:) Ben de ilk onun sayfasında okuyunca vurulmuştum bu kitaba. Sırada kesinlikle diğer romanları da var Nazlı Eray'ın. Bu kışımı kendisiyle daha da bir keyifli kılmayı planlıyorum:) Sihirli yolculuğumuzda hepimize iyi yolculuklar:)

Zeynepcim senin de benden kalır tarafın yok, hakkını yeme şimdi. Firmin, İçimdeki Büyükanne, Gökyüzünden Gelen Pasta bunlar sayende tanıştığım ve beni asla unutmak istemediğim hayal dünyalarına götüren kitaplardı. Güzel olan da bu değil mi aslında, paylaşmak:)) Bir gün zamanı ve yeri gelirse o dediğin de olur zaten, her şey bir yana, kitap olarak görmeyi çok isterim o ayrı:)

Sevgili Buğday Tanesi, çok teşekkür ederim güzel sözlerin için. Aslında her okuduğum ya da izlediğimle ilgili ben de yazmak istiyorum bazen. Ama şöyle bir durum oluyor bende: Eğer bir şeyi çok sevmediysem, içime fazlasıyla işlememişse, o zaman onunla ilgili yazacak iki satır bile çıkartamıyorm ben. O nedenle her okuduğumu ya da izlediğimi yazamıyorum bazen. Ama eğer çok etkilenmişsem o zaman kendimi ben bile tutamıyorum:)

Özlemcim, yoga meditasyon çok fazla içine girmeye çalıştığım dünyalar... En yakın ardaşım (http://yogaistanbul.blogspot.com/) bir yoga eğitmeni olmak için eğitimini tamamlamak üzere... Ondan çok fazla şey öğreniyorum hem derslerde, hem de sohbetlerimizde. Bunları zaman içinde aktarmak çok istiyorum zaten. Ama onu da sitesinden takip edebilirsin bu konuda derim:) sevgiler...

Leylak Dalı dedi ki...

Bir müjde sana Zero, Nazlı Eray'ın yakında anıları çıkacak. Geçende gittiğimiz söyleşide ondan da bahsetti, tamamlanmış, baskıya gitti. Ben sabırsızlıkla bekliyorum, kimbilir ne ilginçtir. Büyük bölümü de Metin And'la yaptığı evlilik yıllarına dairmiş. Çabucak çıksa bari:))

zero dedi ki...

Harika bir habermiş bu:) O güne kadar en az bir iki kitabını daha okumuş olmak isterim. Hayal dünyası, görüş açısı, merakları ve kalemi böyle kuvvetli birinin de hayatından eminim kimbilir neler çıkar. Sabırsızlıkla bekleyenler kervanına katıldım:)

Tijen dedi ki...

Evropa Otel. Evet biliyorum nerede olduğunu. Zihnimde duruyor yeri...
İnsanın oturduğu yerde gezmesi ne muhteşem değil mi? Aslında gerçekten gezmek daha güzel ama...

zero dedi ki...

Sevgili Tijen, bence de gerçekten gezmek çok güzel, ama edebiyatın bu büyüsü, tadı da ayrı... Bir gün ben de "Evet Evropa Otel'i biliyorum, yerini hatırlıyorum" diyeceğim günün gelmesini, o şehre adım atmayı heyecanla bekliyorum:)

BAYKUŞ GÖZÜYLE... dedi ki...

Nazlı Eray'ın bu kitabını ben de okudum ,hislerime tercüman olmuşsunuz. (yazıyı yeni gördüm) hem kitaptan koyduğunuz parçalar hem sizin duygularınız ...çok güzel

Ben de sizi bloğuma beklerim:)