Uzakdoğu'nun benim için henüz bir yığın bilinmezle dolu, zaman zaman tekinsiz, ürperten, ama bir o kadar merak uyandırıcı, sofistike evreninde dolanıyorum haftalardır. Yolumu kaybetmemek için tutunduğum dallar, kurdukları cümlelerle bana ruhlarını uzatan yazarlar... Öyle ki önümde uçsuz bucaksız, yoğun ve aralıksız bir orman denizi var ve ben bu ormanın batı kıyısından içeriye sızmaya çalışan bir kuzgun yavrusu gibiyim...
Belki de ormanın batı kıyısından girmeye çalıştığım için dallar bu kadar yoğun ve katetmem gereken yol da bu kadar meşakkatli geliyor bana. Hayattaki her şeyimiz, nefes alışımız, alışkanlıklarımız, beslenmemiz, bedenimize ve ruhumuza bakışımız o kadar Batılı ki, kendimiz dahil dünyanın herhangi bir yerine batı gözlüğünü çıkartarak bakmaya çalıştığımızda fena halde afallıyoruz. Ondandır ki Haruki Murakami ile başlayan bu yeni dünyalara maceram boyunca okuduğum her kitapla ve keşfettiğim her yazarla derinden sarsılıyorum. Bir kitabı bitirince hemen arkasından yenisine başlayamıyorum. Düşünmek ve sindirmek için biraz zamanın geçmesi gerekiyor. Şimdiye kadar okuma maceramda yaşamadığım kadar derin bir tecrübe yaşıyorum.
Kısıtlanmış ve tek tipleştirilmiş yaşamlarımızda farklı bakış açılarına ne kadar ihtiyacımız olduğunu ancak bu farklılıklar önümüze çıktığında anlıyoruz. Hayat çoğumuzu genelde sadece 20-30 kilometrekarelik bir alana mahkum ediyor. Yaşamlarımız bu alan dahilindeki evimiz, işimiz, okulumuz, restoranlar, kafeler, eş dost evleri arasında gide gele tükeniyor. Tibet'in ulaşması günler süren dağlarındaki manastırlara, Budist tapınaklarına; Alpler'in uçsuz bucaksız yeşiline, mavisine, beyazına; Afrika'nın vahşi doğasına fiziksel olarak ulaşma imkanına çoğumuz sahip değiliz. Ama yaşam acaba sadece maddeden ve fizik kurallarından mı ibaret? Bedenim orda olmasa bile acaba ben gerçekten orada olamaz mıyım? Zaman zaman maddeyi yani bedenimizi fazlasıyla kutsallaştırıp ruhumuzu öylesine yatsıyoruz ki yaşamlarımızı gerçekte bu kadar daraltan şeyin bu olduğunun farkına bile varamıyoruz.
Son zamanlarda elimdeki kitap Kazuo Ishiguro'nun Beni Asla Bırakma'sıydı. Roman üzerine söyleyebileceğim şeyler oldukça fazla ama bir o kadar da kuracağım her cümle okumayanlara büyük bir saygısızlık. Öyle ki adeta bir puzzle mantığında ilerleyen romanın okuyucunun karşısına çıkardığı gerçekliğin tokat misali vuruculuğundan hiç bir okuyucunun mahrum bırakılmaması gerek. Ama yine de sadece şunu söyleyebilirim: Bu kadar gerçek olmayan, bu kadar 'kurgu' bir hikayeyle insanoğlunun vahşi acımasızlığı ve insanlığın geldiği noktanın vahameti ancak bu kadar 'gerçek' ve etkili anlatılabilirdi. Masumiyet nerede kaldı? Yoksa hiç varolmamış, sadece varolduğuna inanılması huzur veren bir masaldan mı ibaretti?
Kazuo İshiguro'yla yola devam... Değişen Dünyada Bir Sanatçı...
8 yorum:
Beni asla bırakmayı anlatabilecek kelime bulamadığımdan bende geciktirdim yazmayı ve sanırım 2. defa okumadan da yazmayacağım.Aklıma geldikçe hala ağlayasım geliyor:Nolurdu izin verselerdi onlara diyorum.Gerisini yazmak gerçekten okumamışlara hakzılık olur.
Değişen Dünyada Bir Sanatçı seninde katıldığın kitap etkinliğinde bana hediye edilen kitaptı.Ve bahar Karları'nın kitaplarının içinde aklımın kaldığı 2 kitaptan biriydi.(diğeri Kirpinin zarafeti ve hala almadım o kitabı:(
Bu kitap öncekine göre oldukça uzakdoğuludur.Hatta ikisini aynı yazarın yazdığını tahmin etmek oldukça zordur.Şimdiden iyi okumalar.
Sevgili Serap bilmem hatırlıyor musun, kitabın sonunda Kathy olanlar aklına gelince gözünden yaşlar aktığını ama kendini ağlamanın girdabına kaptırmadığını söyler. Bu kitabı her düşündüğümde benim de hissedeceğim böyle bir şey sanırım. Ama Serap sana hiç vakit kaybetmeden Kirpinin Zarafeti'ni okumanı öneririm. Bir önceki yazım da onunla ilgiliydi, okumamak inan çok şey kaçırmak demek... Değişen Dünyada Bir Sanatçı'dan sonra yine Ishiguro'nun Günden Kalanlar'ını ve sonra da Çocukluğumu Ararken'ini okumayı planlıyorum. Tek bir yazarın böyle birbirinden farklı hikayeler anlatabilmesi de benim çok hoşuma gider. Bu Ishiguro'yla ilk tanışmamdı, devamının da aynı etkide olacağını hissediyorum. Sevgiler...
uzak doğu kitapları hiç okumadım ama aynı etkiyi veren çok film izledim. Kore sinemasından ihtyar delikanlı çok vurucu bir filmdi. kitapları not ettim, kalıpların dışına çıkmalı yeni şeyler okumalı
Bilemiyoruz değil mi?, bir şeyler yazarken çizerken insanların üzerinde nasıl bir eki bıraktığımızı. Mesela siz, beni nasıl okuma alışkanlıklarımın dışına çıkardığınızı, gökyüzüne baka baka kek yapmanın kefini yaşattığınızı biliyormusnuz. Sevgilerimle ve tüm iyi dileklerimle
Yelizcim genel olarak kültürel bakış açılarında bir farklılık olduğu için her türlü sanat alanına yansıyor bu yaklaşımları. İhtiyar Delikanlı çok etkileycii bir filmdi. Sadelikleri, yaşam şekilleri, minimal duruşları, felsefeleri beni fazlasıyla etkiliyor, o yüzden son zamanlarda edebiyatlarına da yoğun bir ilgi duyuyorum.
Sevgili Lale, ne diyebilirim ki çok mutlu oldum:) Tüm güzel dilekler sizinle de olsun:)
Merhabalar,
Sitenizi yeni keşfettim ve okumakta olduluğunuz kitaplar hakkında yapmış olduğunuz yorumlar ve anlatım dilinizin bu kadar akıcı ve lirik olması ve hayata dair bakış açınızı ise kendime yakın bulduğum için elbet sizi favorilerime ekledim.
Bundan böyle sizin yakın takipçiniz olacağım. Özellikle okuduğunuz kitaplar ve kitaplara dair düşüncelerinizin...
Uzak doğu yaşamı, kültürü benimde oldukça dikkatimi çekiyor. Kitap ise en önemli arkadaşım iken en kısa zamanda bir Kazuo İshiguro kitabını büyük bir merakla okuyacağım. Paylaşım için teşekkürler...
Sevgilerimle..
Güzel bir hafta sonu dilerim...
Sevgili Esmir öncelikle hoşgeldin. Okuduktan sonraki hissiyatını merak ediyorum şimdiden. Sevgiler
Sevgili Zero;
Kazuo İşiguro benim en sevdiğim yazarlardan biri.. Değişen Dünyada Bir Sanatçı'yı bu sene okudum ve çok ho v incelikli bir kitap olduğunu düşünüyorum. Hatta (www.ayseninkitapkulubu.blogspot.com)blogumuzda da kitap ile ilgili naçizane bir şeyler karaladım.
Umarım siz de beğenirsiniz.
sevgiler
billur
Yorum Gönder