16 Mayıs 2008 Cuma

İçinde Olmak İstediğim Kareler

Fotoğrafları da, fotoğraflanmayı da çok severim. Ama en çok da fotoğraflardaki hikayeleri okumayı... Harekete geçebilmek için fırsat kollayan iflâh olmaz hayalgücüm motorlarını yeniden çalıştırmaya başlayıverir. O fotoğraf karesinin öncesi ve sonrasıdır kurguladığım, merak ettiğim.

Sinema sevdasını türeten bir aşktır bu. Çünkü görsel bir sanattır sinema, arka arkaya akan fotoğraf karelerinin perdedeki yansımasıdır. Bir filmin hikayesinin, senaryosunun, kurgusunun, oyunculuğunun ne kadar sağlam olması gerektiğini bilse de içimdeki sinemacı, görüntü kalitesini hep ayrı bir yere koymaktan da geri duramaz. Çünkü sinemanın öncelikle görsel bir sanat olduğunu hiç unutmaz.

Herhangi bir duyguyu sözle anlatmak değildir sinemada marifet. Çünkü bunu edebiyat da yapabilir, tiyatro da. Halbuki sinemayı özel ve diğer sanatlardan ayrı kılan, sözlere gerek kalmadan, görüntülerle bir duyguyu seyirciye geçirebilmesidir. Zaten bu dürtüyle başlamıştır sinema sanatı. Adı üzerinde SESSİZ SİNEMA. Öyle ki, sesli sinemaya geçiş olduktan sonra onca yıldız çıkaran bu sektör, sessizliğin hüküm sürdüğü dönemlerdeki kralını, Charlie Chaplin'i hiç ama hiç unutmamıştır.

Son dönem Türk Sineması'nda görüntüyle duygu aktarımı konusunda kimselerin eline su dökemeyeceğini düşündüğüm tek insan, bu 16 Mayıs gecesinde tüm dünya sinemacılarının beğenisine sunuyor son çalışmasını. Nuri Bilge Ceylan bir kez daha Cannes Film Festivali'nde Üç Maymun filmi ile büyük ödül için yarışıyor.

Nuri Bilge Ceylan sinemasını beğenmek ya da beğenmemek değil söz konusu olan. Yaptığı sinemayı bir bütün olarak beğenmeyenlerin bile teslim ettiği tek bir gerçeklik var ki, filmlerinki görsel lezzet insanın iştahını kabartan cinsten.

Katıksız bir takipçisi olarak Nuri Bilge Ceylan filmleri izledikten sonraki Ben'i şöyle tarif edebilirim sizlere: Diyaloglar, monologlar ya da heyecan dolu aksiyon sahneleri (yoktur zaten) değil, unutulmaz kareler kalır aklımda; sadece her biri bir duygunun isim verdiği unutulmaz kareler... Hüznün karesi, aşkın karesi, yalnızlığın karesi... Ve hayran olan yanım kulağıma hep "ben de bu karenin içinde olmak isterdim" diye fısıldar.

Ve karı bana yeniden sevdiren yönetmendir Nuri Bilge Ceylan. Metaları da bir duygu aktarım aracı haline getirebilen sihirli bir kameradır onunkisi. İşte bu nedenle kar, artık kar değildir yalnızca. Uzak filmindeki o unutulmaz yalnızlık ve İstanbul kokan karlı sahneler ve İklimler filminden resimde görülen bu kare... Ben hüznün fotoğrafı olarak adlandırmayı tercih ediyorum bu kareyi, bilmem siz ne dersiniz?

Bir yandan da, içinde olmak istediğim karelerin bir bütünü olarak adlandırıyorum Nuri Bilge Ceylan sinemasını. Öznesi olmak istediğim fotoğraflar... İnanıyorum ki, kamerasını doğrulttuğu her insan, kendisini hiç olmadığı kadar özel hissedecektir onun görüş alanında.

Ve her insanın kendine ait bir rengi olduğunu bana öğreten bir yönetmendir Nuri Bilge Ceylan. O rengiyle daha bir güzelleşen, kimliğini/varoluşunu bulan, ruhunu bir ayna gibi yansıtabilen insan... Örneğin İklimler filminde, fotoğrafta da görülen Ebru Ceylan'ın rengi, puslu bir beyazdır bana göre. Filmin başlarında hakim olan sarı ve kahve tonlarından ziyade, sonlardaki karlı beyazlıkta daha bir belirgindir güzelliği, daha bir durudur, dolaysızdır.

Ve kendimi merak ederim, acaba benim rengim nedir diye... İçinde olmak istediğim kareleri hayal ederim. Böylece bulmaya çalışırım rengimi. Biraz tahmin eder gibi olsam da, emin olmak zordur yine de.

Sinemayı, kareleri, renkleri ve Nuri Bilgi Ceylan'ı takip etmeye devam...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Zevkle okudum yazını. Sonunda da kendi rengime takıldım. Bir insanın birden çok rengi olabilir mi acaba? Farklı yanlarına herdiye ettiği farklı renkleri? Olur gibi sanki...Yada ben çok renkliyim...Öpüyorum.

zero dedi ki...

Kesinlikle farklı renklere sahip olabilir insan, hatta olmalı da, katılıyorum sana. Ama benim biraz da merak ettiğim baya baya cismâni bir şey. Yani bir fotoğraf ya da film karesinde beni, ruh halimi, duruşumu, bana ait olan her şeyi en iyi verecek olan hangi renktir, hangi tonlardır, biraz da onu merak ediyorum aslında. Bir sinema gözü ile bakmak kendime, hayatıma... Yazıyı yazdıktan sonra aklımdan geçti mesela, kendi hayatımı filme alıyor olsaydım, hangi tonlarda bir film yapmak isterdim diye... Hala karar veremedim:)

Adsız dedi ki...

Çok hoş ya...Seni tanıyor olsaydım rahatlıkla söyleyebilirdim sana rengini :) Sevgiler...