9 Ekim 2011 Pazar

İki film arası...

"Nuri Bilge Ceylan'a neden bu kadar hayransın?" diye soruyorum kendime. Her filmini çok sevdiğin için mi? Hayır! Sevmediğim filmleri var, mesela İklimler; sevdiğim ama bazı yönlerini kendi açımdan eleştirdiğim filmleri de var, mesela Uzak, Mayıs Sıkıntısı... Hayranlığımın kantarı, filmlerini sevip sevmemekten değil, onun tavizsiz sinemacılık anlayışından geliyor. Bunu her izlediğim filminden sonra biraz daha iyi anlıyorum.

Günlük yaşamlarında da, sanatta da, iş hayatında da başkalarının dediklerine, değer yargılarına takılan, kendilerini hep üçüncü şahısların bakış açılarına göre değerlendiren, kendine verdiği değeri hep komşunun/ patronun/kayınvalidenin/bakkalın sözüne göre belirleyen insanlarla dolu çevremiz. Hatta biraz dürüst olursak kendimizi de elimizi, kolumuzu, paçamızı, eteğimizi bu sarmala kaptırmış olarak görmemiz çok muhtemel. İşte ben Nuri Bilge Ceylan'a bu yüzden hayranım. Kimin ne dediğine, ne demediğine, beğenip beğenmediğine bakmadan sadece kafasındaki filmleri yapabiliyor olduğu için.


Sinema salonundayız. Uzun bir reklam ve fragman kuşağını geride bırakmış, sonunda filmin başlamasını bekliyoruz. Karanlık, ıssız bir Anadolu kırsalı... Dağın arkasından birden sapsarı kocaman ışıklar belirmeye başlıyor, hırıl hırıl öten motor sesleriyle birlikte. Öyle ki o karanlığın içinden beliren ışıkların yoğunluğu adeta bir alev topunu andırıyor. Neredeyse filmin başı sayılan bu sahne ve Türk sinemasının bana sorarsanız en sert sahnelerinden biri olan o son sahne arasında geçen, film arasını saymazsak iki saat kırk beş dakikalık bir süre... Bir Nuri Bilge Ceylan filmi için çok mu fazla? Filmi izlemeyen biri için kesinlikle evet. Ama izlerken o sahnelerle ve diyaloglarla onlarca şey düşünüp taşınsanız da aklınıza gelmeyen tek şey zaman oluyor. Bir saniyesinden bile kopmadım filmin ki pek çok sağlam aksiyon filminde bile süre üç saate yakınsa arada bir de olsa bakarım ben saatime.

Filmin detayına ve konusuna dair bir şey yazmak istemiyorum. İlgilenen elbet sinema sitelerinden öğrenecektir. Ben sadece bende kalanlara dair iki çift laf etmek isterim. Bana sorarsanız Bir Zamanlar Anadolu'da Nuri Bilge Ceylan'ın şu ana kadarki filmlerinin zirvesidir. İnsan gözlemlemedeki olağanüstü başarısı, diyalogların ve oyunculuğun doğallığı... Şapka çıkarmak yetmez, ötesi gerek.

Doğallık... Evet ben bu filmin en çok doğallığından etkilendim. Bilmesem bunun bir film olduğunu, bir senaryosu, mizanseni, kurgusu olduğunu, karakterlerin yaşamlarına tutulmuş gizli bir kameranın görüntülerinin biraraya getirilmesi olduğunu düşünürdüm çok rahat. Hele o muhtar sahnesi... Fazla iddialı olabilir ama sırf belki o 7-8 dakikalık sahne için bile bu film izlenmeye değer derim. O nasıl bir oyunculuk, nasıl gerçek diyaloglar!

Geçen akşam bir arkadaş sofrasında film üzerine konuşurken arkadaşlardan birinin söylediği cümleyi çok önemsiyorum: öyle aman aman ve iddialı olmayan, girdisiz çıktısız bir senaryo ile nasıl böyle olağanüstü bir film çıkarılabileceğinin örneğidir bu film. Çünkü senaryonun değil, karakterlerinin, diyalogların, insan hallerinin üzerine oturan bir çalışma bu.

Geçen tüm hafta bu filmi izlemiş olmanın izleriyle devam etmişken başka bir filme olan merakımsa bunun üzerine eklendi. Woody Allen'ın Paris'te Gece Yarısı (Midnight in Paris)... Benim hayatımda sinema önemli bir yer tutuyorsa eğer, Woody Allen bunun baş sebeplerinden biridir. Onun hayata, ilişkilere, şehirlere olan bakış açısını çok severim. Yıllarca aşığı olduğu New York'u tutkuyla adeta filmlerinin bir kahramanı yapmış, daha sonra Vicky Cristina Barcelona ile Katalan ışıltısını perdeye taşımıştır. Şimdiyse Paris... Entellektüel, neşeli, romantik sevgili...


Paris, milyonlarca kez beyazperdenin konuğu olmuş, uğruna ne destanlar yazılmış, en şatafatlı, güzel ve seksi Hollywood yıldızlarını bile gölgede bırakacak denli efsaneleşmiş bir karakter sinemada ve pek çok farklı Paris var, pek çok farklı yönetmenin kamerasında. Ama bir de derim ki Woody Allen'ın Paris'ini izleyin. Onun kamerasından o geniş caddelerde, daracık sokaklarda, şirin kafelerde dolaşın.

Woody Allen'ın da tıpkı Nuri Bilge Ceylan gibi çok iyi bir gözlemci olduğunu düşünüyorum. Farkları, yaşadıkları, beslendikleri kültürler. Woody Allen'ın, Amerikan kültürüne, Amerikan yaşam tarzına ve şekilciliğine dair yönelttiği eleştiri okları komik olduğu kadar da trajik boyutta. Tüm film boyunca en espirili sahneler bu anlardan oluşuyor.

Sanata, sanatın renkli ve sıradışı kişiliklerine, örneğin Hemingway'e, Fitzgeraldlar'a, Mark Twain'e, Picasso'ya, Salvador Dali'ye ilgisi olan her Woody Allen severin kaçırmaması gereken bir film Paris'te Gece Yarısı. Çünkü bu film tam bir süpriz yumurta gibi. Her an hangi köşeden nasıl bir tarihi, edebi karakterin fırlayıvereceğinden emin olamıyorsunuz.

İki film ve iki çok sevdiğim yönetmen arasında geçen günlerin bir özeti gibi oldu geçen hafta. Woody Allen, film çıkışı benden bir söz aldı; yaşadığım çağın kıymetini, bugünün nimetleriyle kabul edip seveceğime, özlediğim şeylerle sürekli geçmişe öykünmektense onları bugünümde yaratabilmek için çaba harcayacağıma dair bir söz... Sözümü tutmak için elimden geleni yapacağım!

10 yorum:

Kunegond dedi ki...

Sezonu bu iki filmle açmak harika olacak. İyi ki konu anlatmamışsın sonuna kadar keyifle okudum.

Silva Demirci dedi ki...

Her iki film de, izlenecekler listemde. Bu güzel yorumlarınızı okuduktan sonra, izlemek için zamanın iplerini daha hızlı çekmeye karar verdim. Teşekkürler:)

A-H dedi ki...

Ikisini de izlemedim ve oyle bir anlatmissin ki ikisini de izlemeliyim en kisa zamanda :)))

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Zerocuğum,
Nasıl şahane Parisien tiplemeleriydi onlar öyle, hele Adrian Brody'nin Salvador Dali'si harikaydı! :)

Bir Zamanlar Anadolu'da hakkında hemfikirim seninle, şimdiye kadarki en iyi filmi NBC'nin.

BAYKUŞ GÖZÜYLE... dedi ki...

Zerencim , bu iki film hakkında düşüncelerimi o kadar güzel yansıtmışsın ki,çok beğendim.
İki filmi de sabırsızlıkla bekliyordum ve geçen haftalarda izledim.Her ikisinden de inanılmaz keyf aldım,sahnelerle dolaştım,sözleri aklımda uçuştu,düşündüm durdum.Hatta yayın yapmaya fırsat olmadı ama ben de yazacağım...
NBC'ı bir yönetmen olarak takdir ediyorum özellikle söylediğin sebepten dolayı.Üç maymun da benim favori filmimdir ama bu filmdeki sahnelerde daldım gittim,o ışık ve ses birlikteliği beni çok etkiledi.
Diğer filmse benim gibi sanatla ilgili birine nasıl bir etki bıraktı artık sen tahmin et...
Bu sohbet uzar da uzar , ben kaçtım canım:)))

Işın dedi ki...

Çok farklı tarzda, farklı kulvarlarda iki film. Ama ikisi de birbirinden güzel. Çok sevdiğim yönetmenlerden. Özlediğim sinema sezonuna harika bir başlangıç yaptık sayelerinde.
Bir Zamanlar Anadolu'da'ya çok mu uzun, sıkar mı tereddütleriyle gidip bu kadar seveceğimi hiç düşünemezdim. Hem de eleştirenlerin dediği gibi filmin yarısı karanlıkken, hem de hiç kadın oyuncu yokken :) Şimdi tekrar izlesem mi sinemada diye düşünüyorum. Bir kere kesinlikle yetmiyor.

Adsız dedi ki...

Bu hafta sonu düşünüyorum ben de.Tüm filmlerini izledim.Aslında DVD sinden izlemek ve çekim aşamalarını görmek daha etkili oluyor benim için.Bu konuda karar veremiyorum yine de.Şimdiye kadar tüm filmlerinde kadın konusuna bakışını yadırgadım.Özellikle Üç Maymun'un kamera arkası görüntülerini seyrederken Yavuz Bingöl'e Hatice Aslan'ın göğüs avuçlatma sahnesini bir söyleyişi var,utandırıyor sevdiği yönetmenin bu kafadan olması.Kadın kahramanları ya kıskançtır(iklimler) ya aldatır(hem de iki kere suçludur) ya da aklı beş karış(Üç Maymunlar) havadadır.Bu filmini sadece kadın kahramanı için merak ediyorum.Yine mi sessiz,kendi penceresinden çıkamayan ve ille ikinci kalite kişilikte oluyor kadınları ?Bir oya gibi işlediğine sahneleri eminim.İklimlerde motorla düşme sahnesini bile defalarca çekiyordu.Şöyle mi böyle mi olsun diye.Ama artık kadın kahramanları için de bir üst çıta bekliyorum ben.

Vladimir dedi ki...

Ceylan'ın filmini henüz izlemedim henüz ama merak ediyorum.

Leylak Dalı dedi ki...

Of Zeren, az önce geldim sinemadan ve hala esriğim. Yazdığın herşeye virgülüne kadar katılıyorum, bence de zirve yapmış NBC. Uzun zamandır bir sinema salonundan böyle bir doygunluk hissiyle çıkmamıştım. Görmesem, hele sinemada görmesem çok şey kaçıracakmışım, iyi ki festival filmlerine ara verip izlemişim diyorum. Nuri Bilge'nin işi çok zor, bu başyapıtın üstüne daha iyi bir çekmek çok zor olsa gerek. Yılmaz Erdoğan'ın oyunculuğuna ise tek kelimeyle taptım...

zero dedi ki...

Sevgili Kenegond, bu arada ben cevap yazana kadar izledin mi bilmem ama hakikaten sezonu bunlarla açmak, açlığı gidermek gibi... keyifli bir sinema sezonu olsun...

Sevgili Silva gerçekten izlemelisin, sinemaseverlerin keyif almaması mümkün değil. sevgiler:)

Sevgili A-H, hiç durma hiç:)

Sevgili EkmekçiKız, Adrian Brody o kadar iyiydi ki, keşke o kadar kısa olmasaydı dedim, müthişti:) Paris'i kocaman bir sinema ekranında bu karakterlerle gezmek müthiş keyif oldu:)

Nathalieciğim, Üç Maymun''u ben de çok beğenmiştim ama bu film, hani derler ya burun farkıyla diye, işte o şekilde biraz daha öne geçti benim için. Paris'te Gece Yarısı'nın DVD'sini de alacağım. Ara ara koyup sevdiğim sahneleri, diyalogları izlemek isteyeceğim türden bir film idi. Güzel bir sinema sezonu olsun diliyorum :)

Işıncım kesinlikle katılıyorum sana. Ben de aynı şekilde bir daha izlesem aynı keyfi alırım hatta belki kaçırdığım şeyleri de görürüm. Ben filmin karanlık yarısından ayrı bir keyif aldım ayrıca. Özellikle köy ve muhtar sahnelerinden.

Sevgili Adsız, bu filmde neredeyse hiç kadın yok bir kere onu söyliyeyim. Bunun bir alt metni olduğunu düşünmüyorum gerçi, en azından bu film için. Daha doğrusu kadınlar bu filmde erkeklerin hep ulaşmak istedikleri, ulaşamadıkları, uğruna acı çektikleri, ya da hep yanlış açılardan ulaşmaya çalıştıkları varlıklar olarak var. Ben İKlimler'deki kadın yaklaşımından rahatsız olmamıştım. Üç Maymun'sa bence biraz farklı. Gerçi bu uzun bir tartışma konusu. Dediğin film arkası görüntüleri de izlemedim. Ama evde sonradan DVD'sini alıp izlesen bile şimdi ne yap et sinemada izle derim çünkü bana sorarsan bu filmin özellikle karanlık ilk yarısının içine girebilmek için karanlık bir sinema salonunda kocaman bir ekranın karşısında olmak şart. Şimdiden keyifli seyirler...

Sevgili Vladimir, ne yap et izle derim sana:)

Leylak Dalım, kesinlikle Yılmaz Erdoğan çok iyiydi. Gerçi hepsi ayrı ayrı... Ama o muhtar karakteri beni benden aldı götürdü. çok gerçekti. Evet bundan sonra neler yapacak, çok büyük merak konusu:)