Tam olarak kaç yıl önce olduğunu hatırlamıyorum. En az 10-12 yıl olmalı. Ege'nin o en sevdiğim sahil kasabasında, çocukluğumun, lise ve üniversite yıllarımın yazlarını ışıltısıyla boyayan güzel Örenim'de birlikte büyümeyi düşlediğim meyve ağaçlarının fidanlarıyla toprağı buluşturmak için elimizi kolumuzu her yanımızı toprağa bulamıştık, ben, babam ve hep toprakla uğraşmaktan elleri de toprak rengine bürünmüş bahçıvan dede. O gün toprakla buluştular ve çok sevdiler birbirlerini. Erik oldular, kiraz oldular, kayısı oldular; yıllar içinde sayılmayacak kadar çoğaldılar, sadece bizim haneyi değil, tüm komşu haneleri bile doyuracak kadar bereket oldular.
Evet, ben birlikte büyümeyi düşlemiştim onlarla. Büyüdük de. Ayrı ayrı şehirlerde, çoğu zaman birbirimizin haberlerini hep anne-babadan duymak zorunda kalarak da olsa birlikte büyüdük. Arada ziyarete gittiğimde nasıl da kocaman olup gökyüzüne uzanmış olduklarını gördükçe coşkulu hayretlere düştüm, gözlerime inanamadım. Sanki ben hep aynı o ufak çocuk halimle kalmışım gibi, sanki serpilip koca eşşek olmamış, yüzüme yeni çizgiler, ömrüme acı tatlı hikayeler eklememişim gibi.
Yanlarında olup bereketlerini dallarından kopararak tatmak gibisi yok ama bu aralar mutfağa köklenmekle uğraşan bir mutfak cadısı olarak İstanbul dışındaki özlenenlere kavuşmak pek mümkün olmuyor, olamıyor. Ben gidemesem de onlar bana gelebiliyorlar neyse ki.
Yorgun bir mutfak gününden sonra eve dönüp buzdolabını açtığınızda dünyanın en güzel kırmızısı ve yeşiliyle karşılaşmaktan daha güzel olan şey, o kırmızı ve yeşilin yıllar önce sizin toprakla buluşmalarına vesile olduğunuz kırmızı ve yeşil olmasıdır. Yılın en güzel eriğini ve kirazını 5 gündür yiyorum ben. İçinde çokça geçmiş, anı, özlem barındırdığı için mi bu kadar lezzetliler; beslendikleri toprağın bereketi mi onları böyle yapan bilemiyorum, belki de her ikisi birden.
"Yıllar evvel dikimlerine kendi ellerimle yardım ettiğim Ören'deki meyve ağaçlarının kirazlarını, eriklerini yemek, kokularını duymak... En büyük vefayı insana yine doğa gösteriyor sanırım" diye not düşmüşüm defterime. Pek çok şey gibi vefayı da bize hatırlatan şey yine doğa aslında. Kim itiraz edebilir ki buna?
Mutfak maceraları "marş" ve "bom" arasında çılgın bir koşturmacada süredursun, 'yuva'ya dönüş yapmanın çoşkusunu yaşıyorum. Dün yani 13 Haziran itibarıyla ilk göz ağrım dediğim, çok güzel günlerimin geçtiği, çok şey öğrendiğim Meydan mutfağına dönüş yapmış bulunuyorum. Bana bir yıl gibi gelen çok zor bir yirmi günden sonra yine olmam gereken yerdeyim. Münakaşa, açık kapatma, düzensizlik pişirmektense, yeniden yemek yapmaya, sebzeye meyveye hamura bulanabildiğim bir mutfağa dönmüş olmak güzel... Bu mesleği neden istediğimi unutmadığım ve artık memnuniyetsizliklerimi içime atmaktansa sesimi çıkartıp tercihlerim yönünde müdahalelerde bulunabildiğim için de kendime teşekkür ediyorum. Zaman içinde, değiştirmeye söz verdiğim huylarımı biraz olsun değiştirebildiğimi görmek güzel...
Derin bir oh çekerek devam ediyorum yoluma. Eriklerim ve kirazlarım hala bitmediler, dolapta daha birkaç gün daha bana Ören'in lezzetleriyle, kokusuyla eşlik etmeye devam edecekler. Ben yorgun argın eve döndüğümde özlemlerimi onlarla gidereceğim. Ve belki de yaz böyle geçip gidecek... Ya da belki nice bilinmez süprizlerle... Kimbilir?
5 yorum:
Ne güzel bir haber ! Mutlu olduğun ortama geri dönebilmişsin. Çok sevindim senin adına. Huzurlu bir ortamda üretmek gibisi yok.
Sevgilerimle,
çok sevindim Zeren... Mutlu olugun yerde çalışmak gibisi var mı?
ÇOKK SEVGİLERİMLE
Zero burda ne erik var ne kiraz :(( tek tesellim fotograflarini koymayisin :D
huzura kavuşacaksın çok sevindim
Zerencim,çok sevindim Meydan mutfağına geri dönmene:)))) Daha çok seviyorum ben de orayı.Daha kolay görebileceğiz artık seni:)yuppi:)))
Yorum Gönder