
Ege'deydim. Ayvalık'ta, Cunda'da, yemyeşil bir tablo olan Kaz Dağları'nda... Yıllarımın geçtiği ama deli bir özlemle yüklü olduğum yerlerde... Biliyordum çok özlemiştim ama insan, özlemin boyutunu en çok kavuşunca anlıyormuş.
Ben her zaman şehri çok sevdim, hele de İstanbul'u. Ama insanın tüm sevdiklerini ara sıra da olsa özlemesi gerekiyor. Sevginin tazelenebilmesi, alışkanlığın monotonluğundan çıkabilmesi için... Uzunca bir süredir her dakikalarını birlikte geçirmekten iyi-kötü her şeylerini tüketmiş yaşlı bir karı koca gibiydik İstanbul'la ikimiz. Onunla ilgili olsun olmasın, beni yoran, sıkan, üzen her her şeyin vebalini İstanbul'un omzuna yükler, onu suçlar olmuştum artık. Gitmek üzerine cümlelerim çoğalmış, hayallerim artmıştı.
Ve gittim. Geri dönüşüm kolay olsun diye, İstanbul'da en sevdiğimi de bırakarak gittim üstelik. Sadece İstanbul olsaydı imkanı yok dört günde özlemezdim, ama insanın canı olunca bu "ne seninle ne sensiz" şehirde, özlem sizi geri getiren adımlarınızın tetikleyicisi oluyor.
Bu tatil her şeyden önce bir günbatımıydı benim için. Yıllar bile geçse aklımda hep günbatımlarıyla kalacak bir zaman dilimiydi. Dört günde dört muhteşem günbatımı izledim. Güneş, Kaz Dağları'nın arkasına öyle güzel çekiliyor ve geride öyle güzel bir kızıl renk cümbüşü bırakıyor ki! Üstelik son gecemde bir süpriz yaparak yeni ayla birlikte veda ettiler günü geceye bırakarak. Yarım saat arayla önce güneşin, sonra da onun kızıllığında yeni ayın batışını izlemek bir mucize gibiydi benim için. Bir daha kim bilir ne zaman böyle bir mucizenin şahidi olurum diyerekten saniselerin bile tadını çıkarmaya çalıştım.
Ve yıkandım besberrak sularda. Tüm yorgunluklarımın, sıkıntılarımın, bıkkınlıklarımın, aynı üzerimden akan sular gibi parmak uçlarımdan, saçlarımdan serin sulara akışına gözlerimle şahit oldum.
Söz vermiştim kendime. Otobüs beni çok özlediklerime kavuşturmak için şehri terkederken söz vermiştim. Kollarımı, bacaklarımı serin sulara bırakmış denizin üzerinde öylece yatacak ve üzerimdeki negatif elektirik gidene ve ben yeniden sadece ben oluncaya kadar denizin üzerinde gökyüzünü seyredecektim. Yaptım! Şu anda bu satırları yazarken bile o anı yaşıyorum. Denize uzanmış, gökyüzünü izliyorum.
Çocukken hep böyle anlarda kendime şunu söylerdim: Bu anı içine sakla Zeren. Kışın çok sıkıldığında yerinden çıkartır, yeniden mutlu olursun. Tıpkı yazın taze meyvelerinden sebzelerinden kışa hazırlık olsun diye yapılan turşular, reçeller gibi ben de yazdan kışa hazırlık olarak öyle çok an sakladım ki içime bu tatilden...
Yalnızdım dedim ama çok da doğru değil aslında. Ursula bu dünyada yazılabilecek en iyi romanlardan biri olarak gördüğüm Güçler'iyle yanımdaydı. Belki duymaz sesimi ama onun gibi gönül gözü açık, evrenin sesini dinlemeyi bilen bir insan biliyorum ki hisseder: burdan ona sonsuz bir teşekkür. Zaten güzel olan günlerimin değeri, sayesinde ona, yüze, bine katlandı. Böylesine muhteşem bir özgürlük romanı, ancak böylesine özgür bir ortamda okunmayı hak ederdi.
Artık döndüm. Yeniden bıraktığım yerde, işimdeyim. Ama aynı kısır döngüye, aynı yaşam girdabına dönmüş gibi hissetmiyorum kendimi. Beni ben yapan tüm değerlerime yeniden kavuşturduğu ve kendimin kıymetini bana yeniden hatırlattığı için o bereketli Ege topraklarına bir kez daha selam olsun!