26 Kasım 2008 Çarşamba

Eski Günler, Eski Anılar, Eski Yeşilköy...

Son günlerde ne kadar yazmak istediysem de üç beş satır, bir o kadar da istemedim. Her daim çelişir ya içimde bir şeyler, son zamanlar hep hareketsizlikten yana kullanıyorum tercihimi. Çıkmak için bu çetrefilli durumdan yeni yeni girişimlerde bulunsam da, habire patinaj çekiyor içimde bir şeyler.

Yeni bir kitabın başına oturuyorum, ama dakikalar boyu sürekli aynı satırları okuyorum. Bir şeyler pişireyim, fırından çıkacak sıcak bir ekmeğin kokusu kesin keyfimi yerine getirir diyorum, on kere vazgeçip on kere niyetlenerek habire mutfakla salon arasında mekik dokuyorum. Bir filmin karşısında iki saat boyunca hareketsiz oturma fikrine tahammül edemediğim için film izlemeye niyet bile etmiyorum. Adı üzerinde 'keyifsizlik' işte... Geldiği gibi gideceği günü beklemek en iyisi diye oluruna bıraktım artık.

Ve geçenlerde bir gün 'keyif' isimli eski dost Yeşilköy semalarında bir evin içinde beni bekler çıktı karşıma. Eski, ahşap, cumbalı, buram buram tahta ve tarih kokan bir evin içinde...

Kahvaltıya davetliydim ve evin pamuk gibi tatlı mı tatlı, tam bir İstanbul hanımefendisi olan sahibi ile ilk kez tanışacaktım.

Bir elimde erkencecik kalkıp pişirdiğim bir kutu sıcacık poğaça, bir elimde mis gibi kokan lilyumlar çaldım kapıyı. Sonrası mı? Sonrası, son derece zarif aile yadigarı tabaklarla döşenmiş zevkli bir masa, tavşan kanı çaylar ve eski günlere, eski İstanbul'a, çokça da eski Yeşilköy'e dair sürüp giden uzuun bir sohbet...

Sohbetin taraflarından biri görmüş geçirmiş, iyiyi de kötüyü de tecrübe etmiş, ülkenin dönüm noktalarında kimi zaman çokça canı yanmış biri olunca sohbetin yönü acılara ve hüzünlere de kayıyor elbet. Onlarca yıldır sakini olduğu Yeşilköy'ün faytonlu dönemlerini görmüş yaşamış, çoğu kendisi gibi Ermeni olan gayrimüslimlerle omuz omuza yaşanan kültür zenginliğinin tadına varmış, düzenlenen balolara katılmış bir insan olarak şimdinin bana yine de çok hoş gelen o yeşil semti Yeşilköy bile çok yavan ve 'bozulmuş' geliyordu elbet ona. Tıpkı üstteki kartpostaldaki gibi eski ve uzaktı hatıraları. "Yaşananları konuşmak bana acı veriyor, hastayım artık yavrum ben, dayanamıyorum, konuşmayalım bunları." sözüyle kapattık eskinin canını acıtan tüm defterlerini.

Kahvaltı sonrası ikramlarıysa en az kahvaltı kadar özeldi. Eski insanların pişirdikleri, el emekleri neden hep daha güzel, daha leziz ya da daha özel olur hiç düşündünüz mü? Tarifler, ölçüler, gramajlar?.. İmkanı yok bunlarla açıklayamazsınız. Hani ruhunu da katmak derler ya, yaşanmışlıkları çok olduğu için kattıkları ruhun yüceliği de bir o kadar fazla oluyor. Nedeni bu olsa gerek.

İşte böyle bir ruhla aylar evvel hazırlanıp misafirlere ikram edilmek için bir kenara koyulmuş vişne likörünü tatmak nasip oldu. Ve kesinlikle söylemeliyim, daha iyisini ben içmedim. Şimdilerde mandalina yapacağının müjdesini de verdi ki, vişnenin tadını aldıktan sonra mandalinayı merak etmemek elde değil.

Ama benim için en güzel süpriz likör ikramından sonraydı. Salondaki büfenin derinlerinden çıkan bir şişenin içine eve giderken götürmem için doldurulan likör, hayatımda hiç eksik etmek istemediğim paylaşma duygusunun hazzını yaşattı bana bir kez daha.

Etrafındaki sevenlerinin çokça tekrarladığı gibi "Bu Madam başka Madam!". Gerçekten de çok başka...

16 yorum:

Mehmet Saraç dedi ki...

hiç de yabancı değil o madamlar bize. birinin bizde de bir şişe kendi elleriyle yaptığı vişne likörü durur, kıyıp da kimselere içiremediğimiz..

funda dedi ki...

sanırım yaş ilerledikçe eski günler hep daha güzel geliyor. eski şarkılar daha anlamlı, eski sohbetler daha keyifli.. ben özlemeye başladım bile... seni de özlemiştim, elini korkak alıştırma, yaz :)

Adsız dedi ki...

fundaya tamamıyle katılıyorum.
paylasım ıcın tesekkur ederım sevgıler canım

aslı'nın mutfağı dedi ki...

Ne güzel yeni bir yazı okumak senden.. Keşke herkes farklı etnik grupların toplumu zenginleştirdiğini görebilse, keşke herkes tüm kültürlere saygı gösterse.. Belki o zaman geçmişi hatırlamak Madam'ın canını yakmazdı..

Brajeshwari dedi ki...

Zerencim
bizim yerimize de bir yudum al içerken.. Gerçekten, "eski insanlar" bir başka..Bize de bir zaman sonra zamane gençleri böyle diyecek mi dersin?

zero dedi ki...

Sevgili babiş, o kıymetli ellerden "ben sana yine yaparım yavğum" sözünü aldım. sizinki dursun bir kenarda, likörler benden olsun, yanında da bol köpüklü bir kahve..

Fundacım bazen böyle eli gitmiyor insanın işte. ben de seni okumayı özlemişim inan bana:)

banucum ben de sana teşekkür ederim.

çok haklısın aslıcım. bunu birinci elden canı yanmışlardan dinleyince daha da bir hüzünleniyorsun. kültür dediğin şey ne kadar çoksa ne kadar farklıysa o kadar güzel ve kıymetli halbuki.

Burcucum diyecekler muhtemelen. Bizim bugün yaşadıklarımız bile onlara cazip ve nostaljik gelecek. ucundan kıyısından bir takım güzellikleri yaşayabilen son nesilleriz gibi geliyor bana. gençler bizim için eski insan diyecekler de, biz örneğin 2050'yi yaşarken ne hissedeceğiz, nasıl bir dünyanın insanı olacağız ben onu da merak ediyorum bazen.

Ordanburdanhayattan dedi ki...

hoşgeldin,özlemişiz seni okumayı.
madamın likörünü çok merak ettim ben de.sanırım ben de böyle yaşlanmak istiyorum,evinde likörünü bile kendi yapan,gelen misafirlerinin eline giderlerken birer şişe de tutuşturan,bolca dinlenecek anısı olan bir yaşlı teyze olmak istiyorum.

:)den dedi ki...

Zerenciğim hoşgeldin:)
Seninki keyifsizlik değil de kendi içine çekilme aslında. Dışardaki tüm sesleri ve akıp giden hayatı içine alamama hali. Böyle zamanlar insanın kendine en yakın olduğu anlardır. Hiçbirşey olmadan sadece durma hali. İnan bana bu halinde çok güzel. Mutluyken de keyifsizken de hep aynı zerafet ve hoşluk içindesin:)
"Başka madamla" geçirdiğin bu nostaljik gün hepimizin içini ısıttı sanıyorum. Vişne likörü bende de bolca var. Beklerim canım.
Tekrar yazmak istiyorum sen herhalinde tam, bütün ve çok güzelsin.
Sevgiler...

Zerrin Pasta Evi dedi ki...

Ne kadar güzel yazmışın.

Eskileri bende hatırlar oldum.Eskiden böyle idi,şöyle idi demeler başladı.Yaş ilerliyor da ondan galiba :( Özlem belki de...
Beylerbeyin de bizde ahşap evde otururduk 2 katlı. Karşımızda ki apartman da Anosto teyze otururdu. O da öyleydi paylaşmayı,sohbeti severdi.Birden aklıma o geldi :)))

Paylaşmak ne kadar güzel değil mi?
Büyükler böyle işte :)))) Çok güzel. Afiyet olsun likörün canım :))

yeliz dedi ki...

ben de meraklanmaya başlamıştım, neden yazmıyor diyordum. keyifsiz olunca insanın içinden hiçbir şey yapası gelmiyor. bu güzel yazı için teşekkürler, ve lütfen benim için de likörden birkaç yudum al, malum benim için alkol yasak:(

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Sevgili Zeren,
Yeşilköy, oralara sık sık gittiğim otuz sene öncesinde bile, çok güzel ve farklıydı. Kimbilir, o bambaşka insan Madam'ın gençliğinde nasıldı?
Eminim, o likörü nasıl yaptığını sana tarif etmiştir, Madam. Mutlaka dene, sen de kendi ruhunu katacaksın, bence.:))

Adsız dedi ki...

ne yazık ki bu tatları yaşayamacaklara. Ben ve kocam ne tesadüftür ki ayrı ayrı semtler de ama azınlıkların yaşadığı yarlerde büyümüşüz. Bu mozaik bizim hayatımızı daha da renklendirdi. Kızım da Musevi Lisesinde öğretmen. Onunla bir kültür daha öğreniyoruz. Hyatımıza bir çeşni daha katılıyor. Yeni tatlar yeni dokular keşfediyoruz. Sevgiler size

durutarifler dedi ki...

Sofraları sofra yapan yiyecekler değil, sohbetlerdir. En zevk aldığım şeylerden biri sofralarda yapılan muhabbetlerdir.
Bu arada likör vişne gibi duruyor , değil mi?

ruhdagı dedi ki...

Bende kapısını çalıp girdiğim bir evde beni dinleyen biri ile dertleşsem, bütün sıkıntım oradan ayrıldığımda uçup gitmiş olsa diye hayaller kuruyorum. Henüz o evi bulamadım ama hep umudum var :)

Sevgiler ve sıkma canını başka ne denebilir ki.

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Yine mi mars diyesi geliyor insanin.. Yoksa bu kez saturn mu bize karsi?
Olsun.. Bu yazi, cogumuza iyi gelmis.. Keske daha cok yazsan.. Cok keyifli burada olmak..

zero dedi ki...

Yasemincim ben de yazmayı özlemişim, yazdıkça daha iyi anlıyorum:) ne dersin o yaşlara geldiğimizde hala burdan birbirimize mesajlar gönderip tarifler verir miyiz:) biz ninelerimizi hiç bilgisayar başında göremedik ama sanırım bizim torunlarımız bizleri hep görecek:)

Güldencim bana gerçekten mutluluk katıyorsun bu güzel sözlerinle. teşekkür ederim canım. senin likör tarifinden de bahsettim madama biliyor musun? bir arkadaşımdan aldım tarifi ama bu sene deneyemedim, seneye yaptığımda ilk size tattırıcam dedim. o da merakla bekliyor:)

Zerrincim eskilerin kıymetini bilmemiz gerektiğini neden hep biz de eskimeye başlayınca anlıyoruz acaba diye soruyorum bazen. Yasemin'in de dediği gibi ben de hep paylaşarak ve kendi kendine yeterek bir yaşlı olmak istiyorum.

Yelizcim düdükcandan sonra beklerim likör içmeye. Gerçeken çok lezzetli:)

Sevgili Ekmekçi Kız, madamda eski Yeşilköy'e dair öyle anılar var ki, anlat anlat bitmez. Mandalina yapıcak şimdi, ama istediği gibi mandalina bulamamış. onu da dört gözle bekliyorum:)

Sevgili Lale, ne mutlu ki bu zenginliği farkına varabilenlerden, yaşayabilenlerden ve zenginleşebilenlerdensin. neden meraklıyız bu kadar tek tip olmaya? farklı olandan bu kadar korkmak niye?

Nilaycım evet likör vişne likörü. katılıyorum, asıl zenginlik o sofranın etrafındaki zenginlik.

Ruhdağı ben seni dinlerim dinlemesine de, benim dinlemem ve hiç konuşmamam lazım, yoksa daha beter şişip gidersin:)

Sevgili Mehtap bak o güzel dileğini duydum ve hemen bir yazı daha yazdım:) artık mars mı satürn mü bilmiyorum ama karşı olabilen ne varsa hepsi bir araya gelmiş olmalı. umarım roma semalarına daha iyi bir açı yapıyorlardır:)