Siz hiç Somuncu Sokağı'yla tanıştınız mı, ya da Tomruk Sokak'la? Peki hiç Kadıköy'deki Gül Sokağı eşsiz gül kokusuyla karşıladı mı sizi? Kazancı Yokuşu'ndan yuvarlana yuvarlana Cihangir'e, Kabataş'a indiniz mi hiç?
Sizin cevaplarınızı bilemiyorum, ama benimkiler bazıları için evet, bazıları için ise henüz hayır... Henüz diyorum çünkü örneğin Kuzguncuk sokaklarında yürüyerek bitişik nizam dizilmiş evlerin hikayelerini hayal etmedim henüz ama beni bu sokaklarla kağıt üzerinde de olsa tanıştıran bir kitapla buluştum. Yapı Kredi Yayınları'nın çıkardığı İstanbul Sokakları 101 Yazardan 100 Sokak...
Üç, dört aydır elimde aslında bu kitap ve bunca zamandır geziniyorum sayfalarında. Mecaz değil, gerçekten geziyorum. ı01 yazarın kaleminden çıkmış kelimeler, tutmuş elimden gezdiriyorlar beni İstanbul'un sokaklarında. Bildiklerimi bana kendi gözlerinden anlatıyor, bilmediklerimle tanıştırıyorlar.
Örneğin içimi kıpır kıpır yapan, yüzüme muzur bir sırıtış yerleştiren, bir yazarın uzun zamandır hikayesine aradığı ismi bulması anındaki sevinci hatırlatan bir duygu akıyor içime Ece Temelkuran'ın Kuzguncuk tanımlamasından. "Kuzguncuk kesinkes kadındı." diyor Ece Temelkuran. "Bu yüzden olmalı, hâkikatli kadınlarla dolu bir evde yaşayan oğlan çocukları gibi 'sağlıklı' ve sakindi. Kuguncuk erkekleri, epey zaman önce hayattan kaçıp kadınlara iltica etmiş idi! Aynı 'kadınlar evi' atmosferi nedeni ile kadınlar korkusuzca şişmandı burada, kahkahaları ve birbirleri ile konuşmaları da ona göre. İsmet Baba Meyhanesi'ndeki uzun rakı içişleri, Çınaraltı Kahvesi'nde rahatça etrafa bakmaları hep buna işaret ederdi". Şehirlere cinsiyet yakıştırmaya çok meraklı biri olmamdan mıdır nedir, çok sevmiştim bu 'kadın Kuzguncuk' benzetmesini... Ve bundan sonra, sanki daha evvel hiç gitmemişçesine eski anılara dair tüm benliğimi sıfırlayarak gidecektim 'kadın Kuzguncuk' ile tanışmaya.
Kitaptaki çoğu yazıyaysa tanıdık bir ruh hali hakim. "Nerde benim eski sokaklarım" ruh hali... Okudukça haksız olmadığını anladığınız, kendi yaşam serüveninizde arşınladığınız sokakların zaman içinde nasıl bir değişime uğradığını düşününce de sonuna kadar hak verdiğiniz bir ruh hali... Alışıldık, eski, tarih ve ruh kokan sokak isimlerini gasp eden belediyelerse, bu sokakların dolayısıyla da İstanbul'un ruhunu emen keneler gibi... Önce şehirleri şehir, sokakları sokak, evleri ev yapan insanlar sökülüp alınıyor, yerlerinden ettiriliyor, sonra ise onlardan geriye kalan son şey olan sokak isimleri...
Ve algıda seçicilik güdülerimi harekete geçiren kapak resmi... Bir kitabı sadece kapak resmini sevdim diye almam ama kapak resminin dikkat çekiciliği sayesinde değerini farkedip satın aldığım çok kitap olmuştur. Ve bu kitabın kapağında yer alan o taş döşeli, yaşam kokan sokağın nerede olabileceğini sormuş, hayal etmiştim kendi kendime kitabı okumadan önce. Belli ki eskiydi, belli ki bozulmamıştı, belli ki 21. yüzyıl deymemişti üzerine. Ne kadar yanılmış olduğumu 43. sayfada resmi bizzat çeken Ara Güler'in satırları söyledi bana. "Rumelihisarın'ndaki bu sevdiğim sokak, bugün artık yoktur, kaybolmuştur. Rengi ve anıları sadece fotoğrafta kaldı. Böyle böyle bitti İstanbul ve sokakları. Artık dünyanın en güzel ışığı bile aydınlatsa bu sokağı, yeşerecek yaprağı, koklanacak çiçeği yoktur. Rumelihisarı'ndaki bu yokuştan bir demet çiçekle geçmeyecektir bir kadın. Ve yağmur yağsa bile damlalar zevksiz ıslatacaktır oraları".
Fazla söze gerek yok...
2 yorum:
Zerencim öncelikle iyi dileklerine çok teşekkürler.Bu kitabı ben de çok almak istedim ilk gördüğümde ama evde okunmayı bekleyen kitaplarıma haksızlık etmemek için sonraya bıraktım.eminim çok değişik bir tat bulmuşsundur
Zerencim harika bir kitaba benziyor ve hemen alışveriş sepetime atim bile. Elime geçer geçmez okuyacağım, listenin ilk sırasını aldi bile. Çok severim İstanbul sokaklarını.
Paylaşımın için çok teşekkütler.
Yorum Gönder