Semih Kaplanoğlu'nun Yusuf Üçlemesi projesinin ilk ayağı olan filmi Yumurta, 27. İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışma kategorisinde en iyi film seçilerek Altın Lale'nin sahibi oldu. Filmin etkisinden günlerce çıkamamış bir sinemasever olarak bunun beni çok mutlu ettiğini söylemeliyim. Özellikle önceki filmi Meleğin Düşüşü'nün aksine, izleyeni (en azından beni) yormadan duygusunu geçirebilen bir çalışma idi Yumurta.
Doğduğu taşrayı terkederek 'kentli' olmayı seçmiş ve kendisine taşrayı ifade eden herşeyle bağını zayıflatmış olan Yusuf'un, annesinin ölümü ile o hep kaçtığı taşraya dönmek zorunda kalması ile yaşadığı kentlilik/taşralılık ikilemi, bana her duygusu ile çok yoğun bir şekilde geçmişti. İstanbul gibi bir metropolde doğup büyümüş biri olarak benzer bir geçmişe sahip olmasam da, Yusuf'un bu iki 'hal' arasında kalışlarını sanırım hep farklı bir şekilde yaşadım ben de. Bir yanım hep taşranın o doğallığı, samimiyeti ve yerelliği içinde yaşamak istedi. Bir yanım ise dünyaya hep daha evrensel bir bakış açısı ile bakma, daha özgür olma, şehrin sunduğu ayrıcalıklardan sonuna kadar yararlanma gibi nedenlerden ötürü ise sürekli bu yerellikten korktu, kaçtı, görmezden geldi.
Bu duyguyu, her ikisini birden yaşamış, en sonunda yerelde sıkışıp kalmayı reddederek şehre 'kaçmış' ve edebiyat kariyeri için en çok arzuladığı şiir kitabını çıkarmış bir karakter üzerinden izlemek, bir anlamda bana kendi duygularımı da sorgulattı yeniden. Şehri seçerken şehrin senden alıp götürdüklerinin de farkında olmak, acı vereceğini bile bile sonu olmayan bir aşka tutulmak gibi... Ama sanırım, mutlak doğrusu olmayan bir soru bu, 'taşra mı kent mi?' sorusu. İnsan sayısı kadar farklı 'doğru' içerebilecek bir soru, ki tek bir bireyin bile kendi doğrusunun ne olduğunu bulması bu kadar zorken...
İstanbul Film Festivali'nin ödüllendirmesi ile yeniden hatırladım Yumurta'nın bana düşündürdüklerini. Biraz daha heyecanla beklemeye başladım üçlemenin diğer ayakları olan Süt ve Bal'ı. Ve bir kez daha sevindim, kısıtlı imkanlarla ama yine de hedeflerinden vazgeçmeden sinema yapmaya çalışan sinemacıların böylesi ödüllerle haklarının veriliyor olmasına. Başta Semih Kaplanoğlu olmak üzere tüm Yumurta ekibine tebrikler!
2 yorum:
Bu adam o kadar çarpıcı, sarsıcı yazılar yazardı ki eskiden, Radikal'de... Filmleri de çok incelikli, dopdolu.
Filmleri de yazı yazmaya benzemiyor mu zaten? tamamen hisler üzerine kurulu.. ama bir farkla! bu sefer, kelimeleri değil, insanları, mimikleri, anları kullanıyor anlatmak istedikleri için. Özellikle Yumurta ve Süt... Bal'ı da merakla bekliyorum...
Yorum Gönder