Her meslek grubunun kendine has özellikleri vardır elbet. Lakin bir küsür yıldır balıklama içine daldığım aşçı takımının kendine münhasır özellikleri say say bitmez. Dışardaki yaşamlarında ne olduklarının, nasıl davrandıklarının, ne kadar mülayim, centilmen, sinirli, sakin vs olduklarının önemi yoktur. Bir sınır vardır bu dünyada; mutfağın içiyle dışının arasındaki geçişi belirleyen ince bir sınır... O sınırı mutfaktan yana geçen her aşçı, üzerine giydiği o mutfak ceketi gibi giyiverir deli gömleğini de. Çünkü ben her geçen gün bu işin büyük kısmının delilikten ibaret olduğuna iyice inanmaktayım:) Sanmayın ki bu bir şikayet, ben hep akıllı olmaktan o kadar sıkılmıştım ki:)
Durur durur söylerim, her gün öğlen ve akşam servisleri sırasında yaşanan o çılgınlığı, bana sorarsanız az buçuk kafasında birkaç tahtası atmış insanlar kaldırabilir. Bu delilik değil de nedir diye söylenir dururum zaman zaman.
Tüm bunlar bir yana, ben bir de aşçı takımını iki gruba ayırıyorum. Yeni şeyler denemeye aşık olanlar ve yeniliklerden/yaratıcılıktan gram nasibini almamış olanlar... Eh tahmin edersiniz ki ikinci grup biraz sıkıcı, fazla statik ve bolca da korkak olabiliyor. İlk grubunsa içinde beceriklisi de, beceriksizi de, iyisi de, kötüsü de olabilir, o ayrı ama en azından her biri "heyecan" gibi bir ortak paydada birleşiyorlar. Ne de olsa yenilik heyecandır. İlişkide, saç renginde, meslekte olduğu gibi yemekte de her yenilik bir heyecan...
Profesyonel mutfaklarda bu yenilikten nasibini almak o kadar kolay olmuyor. Şefinin, hangi kategoride yer aldığıyla alakalı çoğu zaman. Ama restoran mutfaklarından arta kalan zamanlarda evin mutfağına girme şansını elde ettikçe hep yeni bir şeyler denemek istiyor heyecana doymayan bünye. Hele de insanın bu heyecanları birlikte yaşayabileceği arkadaşları, sevdikleri paylaşıyorsa o sofranın taraflarını...
Bizim sofranın menüsündeyse bu muhteşem lezzet vardı bu akşam. Karidesli, mürekkep balığıyla renklendirilmiş siyah spagetti... Bu kadar lezzetli olabileceğini tahmin etmezdim.
Şimdi burda kocamaaaan bir teşekkür ve adı soframızdan hiç eksilmemiş olan bir isim geliyor: Sibellll çok teşekkür ederim bu damak şenlendiren lezzet için:) Bir süre evvel blog dostlarımdan Sibel'in sayfasında bu siyah spagettiden haberim olmuş, umarım burada bulurum dememle de "hemen adresini ver, doğum günün için sana göndereceğim" diye mailini almıştım. Nasıl sevinmem, uçtum havaya. Yeni bir lezzetle tanışmanın ötesinde, incelik ayrı mutlu ediyor insanı.
Gerçekten Türkiye'de var mı bilemiyorum, Sibel bunu bana İngiltere'den gönderdi ama çok büyük marketlerde bir bakınmak lazım raflara. Rastlarsanız ve deniz ürünleriyle aranız iyiyse kesinlikle deneyin derim. Mürekkep balığıyla renklendirilmiş olmasından ötürü deniz ürünleriyle tatlandırılmış bir sosla yapılması tavsiye edilir. Bana sorarsanız karides ve sarımsak der, bu ikiliyi tek geçerim. Bunları muhakkak kullanın, üzerine ekstra neyle tatlandırmak isterseniz, işte o ilk kategorideki "aşçılık güdülerinize" ve yaratıcılığınıza bırakıyorum. Belki biraz krema (benim yaptığım gibi), biraz beyaz şarap, dilediğiniz taze otlar, muhakkak ve muhakkak taze çekilmiş karabiber ve kırmızıbiber.
Şimdi bu yazıyı yazarken son dönemlerde okuduğum Mine Söğüt romanı Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Herşey'den bir bölüm geldi aklıma, paylaşmadan edemeyeceğim:
"Kadınlar üzüldükleri, sevindikleri, meraklandıkları, vazgeçtikleri, yıldıkları, telaşlandıkları, korktukları, heyecanlandıkları, kırıldıkları, kızdıkları zamanlar hep yemek yaparlar. Baharat kavanozlarını açıp açıp kaparlar. Tencereleri tekrar tekrar yıkarlar. Kadınlar, mutfakta dünyayı yeniden kurar, yeniden yıkarlar."
Bilmem ki doğru söze ne denir? Ama şunu biliyorum, bu bahsi geçen kadınlardan biri olarak benim bu akşam bu mutfaktaki duygum kesinlikle heyecandı. Karidesler heyecanla tavada döndü, sarımsaklar heyecanla tavayla buluştu, makarnalar heyecanla suya atıldı. Demem odur ki, güzel şey şu "heyecan":)