Şimdi sizi Muhsin'le tanıştıracağım. Yok, aslında Muhsin'le tanışmanızı isteyeceğim. Ben anlatamam çünkü onu. Kalemi eline alan yazarı, tarifsiz bir çarpıcılıkta yapmış zaten bunu. Benim çabam olsa olsa onu tanımanız gerekliliğine dair hevesi biraz üflemek olabilir, o kadar.
Onur Caymaz'ın iki uzun öyküden (novella) oluşan kitabı Gökyüzü Sineması'nın ilk öyküsü Hüzün İyidir'in kahramanı Muhsin. Hakkında böyle bahsedildiğini duysa sevinir ve muhtemelen şaşırırdı da aslında. Çirkin olduğu yazıyor kendisi hakkında kitapta. Silik ve sessiz biri olduğu da. Yani kısaca gözün hercai bakışlarıyla farkedilebilen insanlardan biri değil de, nadir insanlarda açık olan o gönül gözüyle görülebilen cinsten biri.
Kitaplar da yakalıyor kendi fotoğraflarını. Balkonda kitap okurken sayfanın arasından geçiyordu bu bulut. Bana sadece kapağını çevirip fotoğraflamak kaldı.
Var böyle insanlar. Var ki, zaten Muhsin de var. Şekil denen dışı parıltılı, içi çoğu zaman boş kutuyu baş tacı etmiş günümüz dünyasında belki en ağır yükü omuzlanmış insanlar bunlar. Sanki böyle ayrı bir tür gibi anlattım ama değil aslında. Sadece "göründüğün kadar varsın" düsturuyla yürüyen zamanlar için küme dışında kalan insanlar, aslında başka bir tür sayılabilirler de pekala.
Muhsin'in dışında değil, asıl içinde akıp giden dünyasından inanılmaz etkilendim ben. Yaratıcısı Onur Caymaz'ın hakkını vermeden geçemeyeceğim burda. O dünyanın detaylarını öyle güzel anlatmış ki, sonundaki o mektubu okurken gözüme yaşlar yürüdü desem sanmayın ki abartıyorum. Muhsin'in bir nevi mahkum olduğu yalnızlığı öyle iyi anlatmış ki Onur Caymaz, bir oyuncu gibi üzerime giydim sanki o hali. İşte o yüzden sondaki o mektup da o kadar dokundu.
Vedat Türkali çok sevdiğim bir yazardır benim. Onu en çok neden sevdiğimi düşündüğümde verdiğim cevaplardan biri, bana İstanbul'u yaşatan bir yazar olmasıdır. Pek çok romanında kahramanları delicesine dolanırlar İstanbul'da. O otobüsten iner, o tramvaya atlarlar, Üsküdar'dan Kadıköy'e tabanvay yürüyüp motora/vapura binerler. Bir roman kahramanıdır İstanbul da. Can yakar, yaralar, nefes olur, yer yer bir kadeh rakı olur.
Aynı tadı aldım Muhsin'in hikayesinde de. 32 yıllık ömrümün hatırı sayılır zamanlarının geçtiği mekanlarda, İstiklal Caddesi'nde, Nevizade Sokak'ta, Tünel'den Karaköy'e inen yokuşta, Sirkeci kalabalığında, vapurlarda, bir film izler gibi okudum, takip ettim Muhsin'i. Boşa demiyorum hayatıma yeni bir insan girmiş gibi hissediyorum diye; bundan sonra Balık Pazarı'yla Nevizade'nin kesiştiği köşedeki masaların önünden geçerken Muhsin'i hatırlamamak ne mümkün? Hani desem ki birine "hadi bu akşam Muhsin'in taburelerine gidelim" diye, kim anlar? İşte derim ki, bence tanıyın Muhsin'i.
Şimdi bir de ikinci öykü var ki, kitaba adını da vermiş Gökyüzü Sineması. Ferhat, Muhsin'den bu kadar çok bahsedip sana ne çok haksızlık ediyorum aslında ama gönlüm kaldı onda, ne edersin?
Kitap sonlarına düşülen birkaç satır not da, yine bir roman kahramanından yadigar...
Canı yanan, yaralı iki insan Muhsin'le Ferhat. İkisinin hikayesini de üst üste okuduktan sonra bende kalan tek: koca bir sızı. Öyle ki elini atsa biri yemin olsun dokunabilir.
7 yorum:
En az kitap kadar güzel bir tanıtım yazısı bu. Kelimeleri dansettiriyorsun Zerocan...
Kitapları okumaya başladığımdan beri benim için en önemli şeydi,kitabın içinde dolaşıp,içindeki yaşayanları tanımak,yazılanlara yaşayabilmek.Bunlardan yüreğimde kalanlar yaşamımın bir yerinde mutlaka karşıma çıkardı.Öylesine güzel anlatmışsın ki,Zeren'im,yüreğime dokundu,okurken.O güzel yüreğinin sözcükleri hiç tükenmesin,sevgiyle kal...
Muhsin demek ha? Yeni bir emre kadar hani başka kahramanlar olmayacaktı hayatımızda? Muhsin, rakı kokusu gibi geldi, hayırlısı!
oy şimdi bu kitap okunmaz da ne yapalır ha Zerom.
Bu kıtapda listeye girdi...
Öyle güzel anlatılmış ki okumazsak ayıp olur..
Tesekkurler,sevgiler
Yeni yazılarını bekliyorum seni okumayı özledim
Neden sustunuz? İyi misiniz? Merak ettim
?
Yorum Gönder