31 Ekim 2012 Çarşamba

Mucizeler sadece romanlarda olmuyor!

"İnsanın evinde yükselen kitap kuleleridir zaman" diye bir cümle düşüveriyor aklıma bugün, duvara yaslanmış iki sıra halinde duran kitaplarıma gözüm ilişince. Tamamen sıfır olarak geldiğim bu evde git gide, zaman içinde nasıl yerleşik olduğumu, geçen zamanı, o kitapların okunduğu zamanlarda yaşanan günlük koşturmacaları, böyle hepsini toplayıp bir köşeyi onlara tahsis edince daha iyi anlıyor insan. Daha uzunca bir süre İstanbul'daki koca kütüphaneyle kavuşma ihtimalim pek görünmediğine göre çekirdekten gelen bu minik topluluğu birlikte büyüteceğiz demektir. 


Hayatının değiştiği dönemlerde zamanı daha çok düşünüyor insan. Geçen sene bu zamanları ve şimdiyi düşündüğümde paralel evrenler arasında geçiş yapmışım gibi bir his bende. Nişantaşı'nda sosyetenin en favori mekanlarından birinde, sosyal medyanın "check-in" meraklılarının habire kendilerini etiketledikleri lüks bir restoranın fareler ve taşan lağımlarla dolu mutfağında, beş para etmez adamların kaprisleriyle baş etmeye çalışırken hayatımın en çetin sınavlarından birini veriyordum aslında. Şimdi geri dönüp düşündükçe o günleri, kalbimin üzerine bir taş oturuyor sanki.


Ve işte zaman ancak akıp geçtiğinde "iyi ki" dedirtiyor insana. İstanbul'daki son restoran tecrübem bu kadar berbat bir ortamda olmasaydı, şu an belki burda olamazdım. Hayatımın beni bir şekilde İstanbul dışına iteceğini artık hissediyordum gerçi ama belki biraz daha dener, çabalar, tırmalamaya devam ederdim. Lakin neyseki hayat karşıma gerçekten olabilecek en beter yerlerden birini sundu da daha fazla vakit ve enerji kaybettirmeden İstanbul'da tutunmaya çalışmanın beni ne kadar yıprattığını farkedebildim.

Sonuç; iki tane ufacık bavulla Datça'ya geleli altı ay olmuş. Bir otel odası havasında sadece kıyafetlerim ve bir iki defter kalemle girdiğim bu ev, artık her karesiyle gün be gün daha çok ben oluyor. Sokaklarını, yollarını bilmediğim/sokaklarında, yollarında bilinmediğim, her şeyimle yabancı olduğum bu minik kasabada artık yolda yürürken bile bir dolu insanla selamlaşmadan ilerleyemiyorum. Ve en güzeli şu ki, ait hissediyorum. İstanbul'da son yıllarda kaybettiğim o duygunun, vücudumun hiçbir noktasında boşluk bırakmamacasına içime dolduğunu, beni tamamladığını hissediyorum.

Bitmeyen bir yaz...

Üstelik beni Datça'ya bir şeylerin çağırmış olduğuna inanacağım ilginç şeyler de yaşadım burda. Hepsi bir yana, özellikle biri gerçekten tüylerimi diken diken etmişti.

Birinde ev sahibim olmak üzere üç daireli bir binada oturuyorum. Ev sahibim ve benimki haricindeki diğer dairedeyse zerafetinden, dinçliğinden, dinamizminden bir şey kaybetmemiş 70'lerinde emekli tek başına bir edebiyat öğretmeni... Aylar içinde gerek benim çalışma tempomdan, gerekse kendisinin bir rahatsızlığından ötürü ben biraz çekindiğim için, giriş çıkışlardaki rastlaşmalarımız haricinde çok fazla derinleşen bir diyaloğumuz olamamıştı. Fakat bir süre evvel doğumgünü nedeniyle ev sahibim "hadi Zeren, üç hatun çıkalım şöyle bir güzel kafa çekip Tennur Hanım'ın doğum gününü kutlayalım" deyince aldık Datça'nın güzel liman manzarasını karşımıza bir sağlığa diye tokuşturduk kadehleri, bir de üç farklı nesil kadını aynı sofra etrafında birleştiren Datça'ya.

Sohbet koyulaşmış, Tennur Hanım İstanbul'daki Fenerbahçe Lisesi'nden öğretmen arkadaşlarının kendini ziyarete geldiklerini anlatırken benim "aa siz Fenerbahçe Lisesi'nde görev yaptınız mı?" sorumla başladı her şey. "Tabi" dedi "müdür yardımcısıydım ben orda." Hem kendimin hem de anne babamın Fenerbahçe Lisesi mezunu olduğumuzu, hatta annem ve babamın orda tanışıp evlendiklerini söyleyince "söyle bakayım annenle babanın adını" dedi. Annemin adı pek bir şey çağrıştırmadı ama babamın adını söyler söylemez ellerini başına götürüp "neee inanmıyorum sen İbrahim'in kızı mısın?" diye öyle bir feryat kopardı ki, o anın büyüsünden farketmedim ama eminim bütün restoran bize bakmıştır.

Babamdan da yıllar içinde pek çok kez, sadece bir öğretmen olarak değil, pek çok kez öğrencilerini evinde ağırlayıp onlara arkadaş da olmaya çalışan, dersleri değil ama edebiyatın bizzat kendisini sevdirmek için çaba gösteren biri olarak dinlemiştim ben onu. Lakin nerden birlirdim altı aydır alt katımda oturan, her sabah 7'de uyanıp 8'de denize giden, 9'da elinde gazetesi ve ekmeğiyle evine dönen, her akşam üstü 4.30 ya da 5.30'da değil, muhakkak 5.00'te akşam çayını içen disiplinli, kuralcı, asil, zarif ve mağrur kadının babamın edebiyat öğretmeni olduğunu?

"İbrahim benim hiç unutmadığım öğrencilerimden biriydi. Onun o olgun hali ayırırdı hepsinden onu. Tütün eksperliğini kazanıp Anadolu'ya gittikten sonra da zaman zaman hep aklıma düşerdi, ne yapıyordur acaba şimdi diye merak edip bir iki tanıdıktan soruşturmuşluğum bile vardır. Ve onun kızıyla bunca aydır altlı üstlü oturduğuma, şu an aynı masada kadeh tokuşturduğuma inanamıyorum. Yeni yaşımın en güzel hediyesi gerçekte hiç sahip olmadığım bu torun oldu bana." Gözlerim yaşarmış, tüylerim diken diken, şimdi yazarken bile o anın hüzünlü coşkusunu hissediyorum üzerimde.

Şimdi arada kapısını tıklatıp içeri süzülüyor; ilk iş koltuğunun yanındaki sehpanın üzerinde, okuma lambasının altına dizilmiş romanlara göz atıp artık o gün hangisine denk gelmişsek İhsan Oktay Anar mı dersiniz, Yaşar Kemal mi, başlıyoruz bir edebiyat sohbetine. Öyle günlerden birinde, basılmasında çok emeği geçmiş, Datça insanlarının iyisiyle kötüsüyle geçmişten bugüne yaşamlarını anlatan öykülerle dolu bir kitabı uzatıyor bana. "Datça'yı bir de burdan tanı bakalım" diye.


Ve artık kendimi sık sık şunu tekrarlarken buluyorum; bazı mucizeler sadece romanlarda olmuyor!

19 yorum:

Satır Arası dedi ki...

Dünya küçüktür dedikleri böyle bir şey sanırım. Ve gerçektende sanki bir roman okuyorum sandım yada filmden bir kare...
Ne hoş bir karşılaşma olmuş Zeren.
Bazı anlar özelir ve değerinin bilinmesi gerekir, sizinki o anlardan sanırım.
Birde ne zordur bir şehri bırakıp başka bir şehre gitmek, cesaret ister, azim ister. Kutlarım sizi.
İyi akşamlar.

Leylak Dalı dedi ki...

Zero ne güzel şeyler yaşattı bu Datça sana, şahane bir rastlantı bu. Dilerim sırada çok daha güzelleri vardır...

Arzu Sarıyer dedi ki...

Ben de emekli öğretmenim ama kendi öğretmenime rastlamışım gibi bir duygu ile okudum ve çok etkilendim.Ne güzel rastlantı bu sevgili Zeren ,Datça gibi güzel bir yerde...Datça benim için de çok özel ,kardeşten üstün dostum orada...Sezsizce Reşadiye mahallesinde ebedi uykusunda ,O'nu çok özlüyorum.
Sevgiler ,nice mutlu raslantılar diyorum...

İki Kum Tanesi dedi ki...

Bazı romanlarda da bir sürü mucizeler yaşanıyor. Dilerim daha nicelerine şahit olur anlatırsınız. Çok güzeldi. Zevkle okudum. Daha sık yazsanıza :)

www.macerakitabim.com dedi ki...

Zeren ne şanslısın, masallardan çıkma kahramanların var hayatında:) Nasıl da etrafında dolaşıyor mucizeler! Ve ben de sayende ne güzel insanlarla tanışıyorum. Şansın ve hikayelerin eksik olmasın yaşamından...
Sevgiler

maviumut dedi ki...

ne kadar hoş karşılaşma..okurken ben buradan heyecanlandım:)

Unknown dedi ki...

aşk tesadüfleri sever gibi senin hayat da tesadüfleri sevdirmiş ve sunmuş sana ve de çok mutlu etmiş :) ne kadar güzel bir mutluluk ve senin gibi kitaplarla yaşayan birine sanki armağan bu :)umarım her anın bunun gibi huzur buldurur sana sevgiler :)

Ece dedi ki...

olman gereken yerdesin. alt komşunu da tanıyınca uzaktan, hiç şüphem kalmadı:)

laleninbahcesi dedi ki...

Bize Datça'ya gitme kararını verişini anlattığın gün geldi gözümün önüne... Ne güzel bir yol oldun Zero...Senin hikayelerine ve yolculuğuna eşlik etmek çok keyifli...

Öpüyorum çok , buluşamadık bu kez, senin doğum gününü birlikte kutlamak istedik ama olmadı. Bir daha ki İstanbul seferine inşallah.

Öptüm çoook

themonk dedi ki...

Abartmıyorum gözlerim doldu okurken :) Daha sık yaz lütfen. Datça sanırım büyülü bir yer, hayatımın en enteresan belki en mutlu 1-2 gününü geçen sene tesadüfler sonucu haytbükünde geçirmiştim; aidiyetle ilgili söylediklerin de ayrı bir dokundu :)

Asortik Krep dedi ki...

Ben Datça'ya gelmeden bir gün önce görmüştüm bloğunuzu.. ortak dostlarımızda çokmuş, güzel bir yer,mutlu olmaya başladığınıza sevindim :)

deniz dedi ki...

Hikayeni tam olarak bilmiyorum ama doğru yerde olduğunu her sözcüğünden hissedebiliyorum. Herkes yola çıkacak -ya da yoldan çıkacak- cesareti bulsa dünya ne kadar farklı bir yer olurdu, diye düşünmeden edemiyor insan. Yazın müthiş bir enerji verdi bana, sevgiler :)

BAYKUŞ GÖZÜYLE... dedi ki...

Zerenim özlettin kendini:)
Bu yazını bir öykü okur gibi okudum hatta eşime de okuttum.Belki duydun bu aralar bir kitap okudum Asma Pansiyon diye Bozcaada'da geçen(hatta kitap aşkıyla Bozcaada'ya gittim)sanki o kitabın içinden bir bölümdü yazın, çok beğendim:)hele o babanın öğretmeni çıkan komşun yok mu, bittim ben ona;)
Güzel insanların hayatından eksilmemesi dileğiyle, öptüm seni...

zero dedi ki...

Sevgili Gülşah evet çok kolay bir şey değil şekil değişikliği ama vakti gelmişse insana öyle güzel nefes aldırıyor ki anlatamam. Sevgiler:)

Leylağım, gerçekten öyle. Her gün nasıl doğru bir karar vermişim demekle geçiyor. Dilerim hep böyle devam eder:)

Arzu Hanım, bir garip oldum yorumunuzu okuduğumda. Arkadaşınız huzur içinde yatsın. Çok güzel bir memlekette kavuşmuş toprağa. Eğer arzu ederseniz dilediğiniz her zaman sizin için bir çiçek bırakırım ona. Çok yürekten söylüyorum bunu. Sevgiler

Sevgili Füsun, çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Ben de istiyorum daha sık yazmayı ama bu aralar biraz bu şekilde oluyor ne yazık ki:)

Özlemcim ne güzel şeyler yazmışsın:) Hayatın daha 'hafif' geçtiği bir yerde güzel olan/kıymetli olan şeyleri daha bir görmeye fırsat buluyor insan. bu sene olmadı ama gerçekten her zaman kapım açık biliyorsun:)

Sevgili maviumut, gerçekten öyleydi, hayatın kıymetli anlarından biri:)

Sevgili Burcu ne güzel demişsin, evet güzel bir armağan oldu gerçekten. Zira güzel paylaşımlar yapabileceği insanlarla her an karşılaşamıyor insan.

Ecem, hiçbir güzellik tam olmuyor ama evet, sanırım gerçekten olmam gereken yerdeyim.

Lale Ablacım, benim çok çabuk dönmem gerekti ama geleceğim yeniden. O günü ben de çok net hatırlıyorum, yine öyle güzel masalarda buluşmak üzere:)

Sevgili Onur, çok teşekkür güzel yorumun için. Ben de Datça'nın büyülü bir yer olduğuna inaıyorum gerçekten. Öyle güzel şeyler oldu ki burda hayatımda. BU arada senin yazılarını da okudum, hele son yazdığın, yazacağım düşüncelerimi ilk fırsatta.

Sevgili Asortik Krep, evet öyle sanırım. Çok teşekkür ederimm güzel dilekleriniz için.

zero dedi ki...

Sevgili Deniz, ne guzel demissin herkes o cesareti bulsa keske. Daha mutlu insanlar gormek mumkun olurdu eminim. Hayat hic de bizim kendimizi hapdettigimiz kadar parmakliklarla cevrili degil aslinda. Guzel yorumun icin cok tesekkur ederim. Sevgiler

Nathaliecigim okudum o yazini hatta o kadar hosuma gitti ki siparis verdim. Henuz elime ulasmadi ama okumak icin sabirsizlaniyorum. Yazimin sana o kitabi hatirlatmasi ne mutlu. Simdi daha da bir merak ettim:) bu arada seni cok ozledim biliyor musun? Burda bazi anlarda seni cok andim. Keske gelsen bir firsat bulup:) sana da esine de cok selam. Opuyorum seni cok:)

Vladimir dedi ki...

Ne güzel bir tesadüf okurken gözlerim doldu. Hayatta hala güzel rastlantılara yer var demek ki. :)

yeliz dedi ki...

benim bile gozlerim yasardi zeren sen basli basina bir roman kahramanisin benim icin

Bugday Tanesi dedi ki...

Zero ne güzel ne iyi bir yazı bu. Hani şu son yazdığın var ya çok doğru. Güzellikler seni buluyor, güzellikler adına!

Meltem dedi ki...

Tesadüfen rastladığım bir blogta yorumunuzu okuyunca geldim blogunuza ve okumaya başladım. Yazının sonuna geldiğimde sevgili babamın kitabını görünce gözlerim doldu. Tesadüfler üzerine yazılmış bir yazıda benim de payıma düşen bir tesadüf varmış...
Çok ilginç geldi. Yazmadan edemedim.