Yok yok. Sandığınız gibi başka bir yerlere gitmemiştim. İstanbul sınırları dışına çıkmayalı da epey zaman oldu hatta. Ama ben hakikaten İstanbul'a yeniden kavuştum. Nasıl mı? Uzun zamandır parçası olmadığım (en azından günlük bir rutin halinde parçası olmadığım) İstanbul'un sabah ve akşam trafiğinin içine tam göbekten bir düşüş gerçekleştirerek. Nasıl özlemişim, nasıl özlemişim meğer!
O meşhur İstanbul trafiğinde 1001 düğümlük yumak olup sinirlerini ve sabırlarını sil baştan her gün yenilenen bu teste tabi tutmayanlar, lütfen bana İstanbul'da yaşadıklarını söylemesinler. Çok istiyorlarsa söyleyebilirler tabi de, İstanbullu olmanın bu ayrıcalığından nasiplenilmeyince bana çok eksik geliyor bu tanımlamanın içi.
Ama demiştim ya bir önceki yazıda "mutluyum bu aralar" diye. O çıldırtıcı "dur/kalk"lardan bile kendime mutlu olacak bir şeyler çıkartabiliyorum. Anlayın artık yani ne kadar Polyanna'yım bu aralar, bir tek çillerim eksik.
Bir kere, "İstanbul'da yaşamaya çalışan insancıkların çantalarından eksik olmaması gereken üç şey" listesindekileri kesinlikle unutmadan evden çıkmayı başarabilirsem, o zaman ne trafik ne de tıklım tıklım dolu otobüsler, hiç bir şey mutsuz edemez beni. Eve artık gece sayılabilecek bir saatte dönmüşüm kimin umrunda, eğer ki yanımda Paul Auster'ın içimi lime lime eden Karanlık Adam'ı varsa örneğin. Hele de Cèsaria Evora'nın o muhteşem sesi doluyorsa kulaklarımdan içeri... Ya da sabahın kör karanlığında sıcacık yatağımı bırakıp atıyorken kendimi yollara, biliyorsam ki Alper Canıgüz'ün beş yaşındaki bilmiş kahramanıyla kikirdeye kikirdeye nanik yapacağım hayata, varsın dakikada sadece 100cm'lik yol alalım, varsın 20 km uzasın trafik kuyrukları. Benim dostlarımla keyfim yerinde. Hele bir de hava da soğuksa şöyle kışa en yakışır cinsinden ve ofiste sıcacık bir bardak çayla ısınabileceğimi biliyorsam, tamamdır!
İşin şaka tarafı bir yana, işe gidiş gelişlerde kendimi trafikte mutlu etmenin yollarını bulana kadar geçirdiğim ilk birkaç gün içinde gerçekten sinir krizi geçirme noktasına geldim. Çünkü o günlerde direksiyon koltuğunda oturan bendim. Ama ne zamanki arabamla vedalaştım ve kendimi İETT otobüslerinin 'güvenli' kollarına bıraktım, o gündür bugündür mutluyum:) Meğer ne özlemişim, otobüste şoförlerimizin ani frenleri sonucu düşmemek için kol kaslarımı geliştirmeyi ve bu arada büyük başarı örneği göstererek kitap okumayı becerebilmeyi. Üniversite yıllarında kazandığım bu üstün özellikleri, kullanmaya kullanmaya unutmamışım yıllardır.
Lisans ve üstüne yüksek lisansı da toplarsam tam yedi yıl gidip geldiğim Mecidiyeköy'ün meğer ne önemli bir yeri olacakmış hayatımda! Üniversiteden sonra şimdi de iş için arşınlıyorum aynı yolları.
Kaos, karmaşa, korna sesi, egzoz kokusu... Bazıları için bu demek Mecidiyeköy. Benim içinse poğaça kokuları, köşedeki gazeteci, güleryüzlü çiçekçi teyze, çıtır taş fırını simitleri, mutlu geçen üniversite yılları ve şimdi de her gün keyifle gelinen bir iş yeri demek. Trafik mi? Bu yoğunlukta kitap okuyabildiğim yegane saatler... Onu bile sever oldum artık anlayacağınız:)
Not: "İstanbul'da yaşamaya çalışan insancıkların çantalarından eksik olmaması gereken üç şey" listesindeki üçüncü şey, dur/kalk'lar sırasında arada depreşen bulantıların bastırılması için gerekli atıştırmalıklar... Bilmem katılır mısınız?
17 yorum:
Tüm yazıya harfi harfine katılıyorum :)
Mecidiyeköy için aynı düşüncelere sahip olduğum birini bulmak ne şahane!
İstanbul'un her yüzünü seviyorum. Korna seslerini bile :)
Zerencim bu kadar olumlu bakabilmene çok sevindim.Ben ilk evlendiğim zaman sırf bu İstanbul trafiği sebebeiyle günde tam 4 saatimi yollarda geçiriyordum.sabah 6da servise binip kadıköyden topkapıya,sonrada akşam 8.30da evde olurdum.tam 4 saatim yolda geçerdi.yeni evli bir insana yapılabilecek en güzel işkence sanırım buydu.sadece 4 ay dayanabildim ve istifa ettim.hiç mi hiç özlemiyorum o keşmekeşi ama iş hayatını koşturmacalarımı özledim.anadolu yakasında da dilediğim gibi iş bulamayınca anne oldum işte.oğluş büyüsün bakalım hayırlısı.bu arada bu kadar çok severek gittiğin işin ne olduğunu da çok merak ettim doğrusu
Sevgili Ruhdağı, desene bir ortak yanımız daha çıktı:)
Yasemincim, bezmeni çok iyi anlıyorum, haklısın. yakın zamanda (7-8 ay içinde Avrupa yakasına taşınma durumum olduğu için) katlanıyorum ben de şimdilik trafiğe. Yeni açılacak bir internet sitesinde editör olarak işe başladım. daha evvel de benzer tecrübelerim olmuştu, ama iş kadar birlikte çalıştığın insanlar da önemlidir keyif alabilmen için. ben o açıdan da şanslıyım bu işimde.
Zerencim bu 7-8 ay içinde karşıya taşınacak olman acaba evlilik müjdesi olabilir mi ??
işin de çok hoşmuş gerçekten,insanın keyif aldığı işi mutlu olduğu insanlarla beraber yapması en güzeli zaten.umarım herşey gönlünce devam etsin
zero'cugum,
orda neler oluyor..?
Ne guzel haberler bunlar.. Iyi sanslar hersey icin..
İstanbula hoş geldin zero)). İstanbulu sevmek bu işte her şeyiyle sevmek, yağumuruyla çamuruyla, trafiğiyle. Paul Aster'in Yanılsamalar Kitabını okudun mu??. Okumadıysan tavsiye ediyorum. Sevgiyle
Zerencim yine ne güzel anlatmissin, tebrikler, ellerine yüreğine sağlık. Benim ev ile işim arası yürüyerek 10 dakika. Ama isterdim ki şöyle biraz uzun olsun, servise bineyim, yollarda hep kitap okuyayım. Bu bakımdan gerçekten çok şanslısın, bu arada yeni işin hayırlı uğurlu olsun. Çok güzel bir işin varmış, gerçekten. Peki bu 7-8 ay sonra taşınmak olayında evlilik mi var? :)
Yasemincim doğru tahmin, bir aksilik olmazsa eylül-ekim gibi ben de bu kervana katılıyorum:)
Sevgili Mehtap, valla burada güzel şeyler oluyor,2009'la pek bir sevdik birbirimizi:)
Lalecim, okumaz olur muyum Yanılsamalar Kitabı'nı. New York Üçlemesi'yle birlike en sevdiğim kitaplarından biridir. Okumadığım hiç kitabı kalmadı. Ben de sana okumadıysan Brooklyn Çılgınlıkları'nı tavsiye ederim:)
Bence o kadar şikayetçi olma evinle işinin yakın olmasından. Gerçi yollarda kitap okumak çok keyifli bir şey gerçekten. trafik olmasa uzaklık da sorun değil ama kilometrelerce yolu gıdım gıdım gitmek hakikaten çıldırtıcı... Ve evet, sonbahar gelini olacağım gibi görünüyor:)
Zerrinciğim kolay gelsin canım.kitabı çok merak ettim,edineceğim...sevgilerimle...
Hayırlı olsun Zero'cuğum.Bol şanslar...
İşim de evim de Anadolu yakasında olduğu için şanslıyım galiba :)) Ama trafik her yerde aynı :((
Sevgiler...
Zerenciğim yeniden senin vizöründen İstanbul'a, yaşama bakmak keyiflendirdi beni. Elimde kahve fincanım ve çikolatalı gofretimle İstanbul trafiğini böylesine mutlulukla okuyacağım hiç aklıma gelmezdi:) Çillerin olmasa da sen gerçek bir Pollyannasın:)
İETT otobüslerinde olmak bir yazar için gerekli. Gözlem şart!
Yeni işinde son derece neşeli olduğunu farkediyorum. Senin adına çok sevindim arkadaşım.
Sevgiler...
Zerenciğim, işte böyle yapıyor bu şehir insanı, trafiğini bile özletiyor bazen:) Garip bir aşk-nefret ilişkisi! Çantada bulunacaklar ise; iyi bir kitap, zamanı unutturacak bir müzik ve muhakkak atıştırmalık birşeyler + su.. Zaten ben laptop çantası gibi bir çanta taşımaya başladım son zamanlarda, evde bakmaya vakit bulamadığım gazetelerin kitap eklerini hatta dergileri bile atıyorum içine yollarda okumak için:)
zerenciğim öyle güzel anlatıyorsun istanbulu, özletiyorsun, bana bile:) en çok da otobüste kitap okuma olayını seviyorum ben, zaman kaybını kazanca dönüştüren harika birşey.
öyle güzel anlatmışsın ki istanbula gelesim geldi benim de..
zaten bakmasını bilince hangi yer çirkin olabilirki..
hele ŞEHRİ İSTANBULdan bahsediyorsak..
herşey gönlünce olsun canım..
hayırlı olsun.
sevgiler..
Bende nota kesinlikle katılıyorum.Hatta eklemelerim var Zerrincim cim :).Otobüste tuttunduğun yerlerin temizliğinin malum olduğu için o atıştırmalıkları yemeden önce hiyjenik -ıslak- mendil :).Sevgiyle kal !
Mecidiyeköy'ü bir başka gözle görmeye çalıştım yazınızla... Biraz zorlandım,ama o canlılığı gözüme şirin görünmeye başladı birden. Dar sokakları hala ürkütüyor beni. Normal zamanda değil de, örneğin yangın çıkarsa, diye kızımın oturduğu öğrenci evi için çok kaygılanmıştım. Anadolu yakası sakin...
Yazılarınızla ve kitap dostluğunuzla tanışmak beni mutlu etti. Her alanda mutluluklar dilerim ben de size...
Yorum Gönder