
Batman'i sever miyim? EVET!
Batman'in en azılı düşmanı Joker'i sever miyim? Heath Ledger'dan sonra kesinlikle EVET!
Malumunuz, Batman hepimizin çocukluk ve gençlik yıllarına damgasını vurmuş efsane çizgi roman karakterlerinin en efsane olanlarından. Kişisel bazda, Corto Maltese'den sonra en sevdiğim karakter de aynı zamanda. Ama ne yalan söylemeli, şu çizgi romanları ne zamanki beyazperdeye taşımaya başladılar, bendeki sevgi de, heves de gıdım gıdım azaldı. Hele de birkaç başarısız örneği gördükten sonra "Üzgünüm ama sizleri çocukluğumda olduğunuz gibi sadece kara kalem üzerinden hatırlamak istiyorum arkadaşlar" diyerek kendilerini geçmişime hapsedip filmlerini seyretmeyi de reddettim çoğu zaman.
Gel zaman git zaman, çoook çok sevdiğim bir yönetmen olan Christopher Nolan'ın hüzünlü ve mağrur karakter Batman'e el atmak üzere olduğu haberleri geliverdi Hollywood semâlarından. Elde değil, aldı beni bir merak. Söz konusu olan Christopher Nolan. Bir tane filmi yok adamın beni benden alıp götürmemiş olan. İçten içe merak duyguları kabardı; takip ettiğim sinema sitelerinde en önce aranan ve okunan haberler sıralamasında Batman haberleri üst sıralara yerleşti.
Sonunda beklenen gün geldiğinde, önceki tecrübelerimden miras kalmış o tedirginlik duygusuyla diken üstünde otururken buldum kendimi yine. Ama dakikalar geçtikçe, her bir kare birer birer aktıkça, koltuğuna rahatça yerleşen, seyrettiği şeyden keyif alan bir seyirci profiline dönüşüverdim. Salondan ayrılırkense hissettiğim şey, gerçekten ilk kez bir çizgi roman uyarlamasını beğenmiş olmanın haz duygusuydu. Bir kere daha beni mahcup etmeyen Christopher Nolan'a teşekkür ettim, ve "Sen ne çekersen çek, ben izlerim Chris'ciğim" dedim, her ne kadar o beni duymamış olsa da.
Filmin son sahnesinden de biliyordum ki, bunun devamı gelecekti. Devam filmlerine tereddütle yaklaşmamı söyleyen ruhumun o tecrübeli yanını, bu sefer Christopher Nolan'a güvenen tarafım susturdu. Eh ne de olsa bir çizgi roman ilk kez sadece görsel efektlerin gücüne teslim edilmemiş, ya da karakterin dramı es geçilerek şamata bombardımanına tutulmamıştı.
Veee... Dediler ki, bu yeni filmde Batman'in en önemli düşmanı Joker de olacak. Üstelik Joker'i de Heath Ledger oynayacak. Yıllar evvel Tim Burton'ın yönettiği filmde Joker'i oynamış olan Jack Nicholsan'ın performansından sonra kimsenin oynamaya cesaret etmediği bu karakter, çok beğendiğim bir oyuncu olsa da Heath Ledger'da biraz fazla sırıtmaz mıydı ki?
Ben merakla yeni Joker'in performansını bekleyedurayım, Joker'den önce bizzat Heath Ledger'ın kendisi oldu beni şaşırtan. 2008'in 22 Ocak'ında, yani dünya üzerindeki pek çok insanın yeni yıl için birbirinden güzel dilekler dilemesinden sadece 22 gün sonra, Heath Ledger New York'ta kaldığı otel odasında ölü olarak bulundu. Tanımasanız da bazı insanların ölüm haberi sizi derinden yaralar. Üzülürsünüz ve elinizde olmadan onu size tanıştırmış olan materyallere yönelirsiniz. Onun için öldü diyorlardı ama 'Benim Heath Ledger'ım' arşivimdeki filmlerin arasında kendine yer bulmuş, hâla yaşıyordu. Brokeback Dağı'nı çıkardım raftan; hüznün iki ayaklı haline dönüşmüş Heath Ledger çıktı karşıma. Ve Candy'de, Monster's Ball'da, Ned Kelly'deki Heath Ledger'lar... Hepsi birden ses verip dile geldiler; biz ölmedik, yaşıyoruz dediler.
Genç, yakışıklı, başarılı ve şöhretli bir genç yıldızın otel odasında ölü bulunmasının uyuşturucudan başka bir nedeni olamayacağına karar vermişti bile medyanın şahinleri. Otopsi sonuçları, eline iyi bir malzeme geçirmiş medyanın varsayımını tamamen yalanlayıp, oyuncunun yanlış ilaç kullanımından ölmüş olduğunu duyursa da, olay medyanın eline epey bir malzeme oldu.
İlgiyle yeni Joker'inin sinemalara gelmesini bekleyen benim ise merak duygumun yanına, bir de hüzün gelip çöreklenmişti. Çünkü Joker, Heath Ledger'in beyazperdede canlandırdığı son karakterdi. Ve ben, insan hayatı ile oyun oynamayı çok seven, eli kanlı Joker'i izlemenin bu kadar hüzünlü olacağını hiç tahmin etmezdim.
Temmuz-Ağustos 2008 tarihli sayısında Heath Ledger'ın hikayesine yer veren Altyazı dergisi, oyuncunun en unutulmayacak performansı olarak Brokeback Dağı'ndaki rolünü gösterse de, benim için Heath Ledger ilk olarak daima Joker olarak hatırlanacak. Sinemanın nasıl değerli bir oyuncuyu yitirmiş olduğunu görmeniz için sadece bu performasını izlemek bile yeter kanımca. Jack Nicholsan'ın daha çok espirili ve matrak bir yapıya büründürdüğü o karakteri alıp, son derece dramatik, hikayesi olan, kaçık ve vahşi bir karaktere dönüştürmüş. Benim kelimelerimin hiç biri o mimiklerin, o surat ifadelerinin, o konuşmaların ustalığını anlatmaya yetmez. Anlamak için tek çare izlemektir derim.
Filme girerkenki hüznüm çıkarken de bana katmerlenmiş olarak eşlik ediyordu. Arşivimdeki filmler arasında yeni bir filmle daha yaşamaya devam edecekti Heath Ledger ama içimdeki bir ses de şunu demekten kendini alamadı doğrusu, galiba Heath Ledger sinemaya zirvesini yaparak veda etmişti. Ve bundan sonra belki hiç bir zaman Heath Ledger olarak var olamayacak ama Ennis Del Mar, Grotowski ya da Joker olarak filmlerde yaşamaya sonsuza kadar devam edecek!